TÜRK EĞİTİM-SEN RİZE ŞUBESİ TOPLU SÖZLEŞME ÇALIŞMALARI

TÜRK EĞİTİM-SEN RİZE ŞUBESİ TOPLU SÖZLEŞME ÇALIŞMALARI

TÜRK EĞİTİM-SEN RİZE ŞUBESİ OLARAK 2018 YILINA İLİŞKIN MEB, ÜNİVERSİTE, YURT-KUR, YÖK VE BAĞLI KURULUŞLARDA ÇALIŞAN PERSONEL İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIMIZ

 TÜRK EĞİTİM-SEN RİZE ŞUBESİ OLARAK 2018 YILINA İLİŞKIN MEB, ÜNİVERSİTE, YURT-KUR, YÖK VE BAĞLI KURULUŞLARDA ÇALIŞAN PERSONEL İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIMIZ

2018 Yılına dair, MEB, YÖK, YURT-KUR, ÜNİVERSİTE ve bağlı kuruluşlarda çalışan tüm personelle ilgili genel bir değerlendirmede bulunan Türk Eğitim-Sen Rize Şube Başkanı Murat Köseoğlu, “Bu kurumlarda çalışan tüm personelin sorunları bizim için birinci derecede önem arz etmektedir.” dedi.  
 
Bu sebeple bahsi gecen kurumlarla ilgili ayrıntılı birer çalışma hazırladıklarını belirten Köseoğlu, “Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi Olarak Hazırladığımız 2018-2019 Yıllarına İlişkin MEB, Üniversite, Yurt-Kur, YÖK ve Bağlı Kuruluşlarda Çalışan Personel İle İlgili Toplu Sözleşme Taleplerimiz, ilgili kurumlara iletilmiştir.” dedi.
Başkan Köseoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Günümüzün bilimsel faaliyetlerinin odak noktası üniversitelerimizdir. Çağın gelişmelerinin takip edilerek, buna uygun çalışmaların yapılması görevini ifa eden bu kurumlar sayesinde ülkemizin muasır medeniyetler seviyesine ulaşması sağlanacaktır. 
Üniversiteler ve bunlara bağlı eğitim merkezleri sadece bilim, teknik ve tıp alanında gelişmelerin sağlandığı yerler değil; aynı zamanda demokrasi, hoşgörü ve anlayışla birlikte sosyalleşmenin de beşiği, kurucusu ve koruyucusu olmuştur. Böylece devletin bilimsel ve teknik anlamda gereksinimlerini sağlarken, aynı zamanda toplumsal hayatın sağlıklı bir şekilde kurgulanması için de önemli vazifeler yapmaktadır.
Dolayısıyla, üniversitelerin, toplumsal hayatın sağlığı ve ülke geleceğinin inşası anlamında önemi çok büyüktür. İşte, ilkeli eğitim sendikası ve sorumlu sivil toplum kuruluşu olarak, bu önemin farkındayız. Türk Eğitim-Sen olarak, üniversitelerimizin hem eğitim hem de sosyal hayatımız için gerekliliğinin ve önceliğinin şuurundayız.
Üniversitelerimiz, hem toplumsal gelişimimiz hem de ülkemizin topyekûn kalkınması için büyük önem taşıyan kurumlar olmakla birlikte üniversitelerimizdeki öğrencilerimize barınma imkânı sağlayan Yurt-Kur ve üniversiteler arasındaki koordinasyonu sağlayan YÖK ve bağlı kuruluşlarda o derecede önemlidir.
Bu kadar hassas ve toplumsal öneme sahip yükseköğretim kurumları, kendi kaderine ve sorunları içinde gereksiz patinaj yapmaya terk edilemez. Böylesi bir tercih, ülkemizin ve milletimizin yarınlarının risk edilmesiyle eş anlamlıdır.
Tartışılmaz bir gerçektir ki; bilgi üreten ve bilim yuvası olan üniversitelerin varlığı ve etkinliği, güçlü ve çağdaş toplumun ön koşuludur. Üniversiteler, aynı zamanda, demokrasi kültürünün yeşertilmesi ve toplumsal hayatın her alanında yaşatılması amacına da hizmet etmektedirler.
Türk Eğitim-Sen olarak, bu ülkeye karşı borçlu olduğumuzu düşünüyor ve bu niyetle faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Ecdadımızdan emanet aldığımız bu güzel ülkeyi, çocuklarımız için her alanda daha güçlü, daha müreffeh ve daha yaşanılır bir ülke olarak yaşatmak öncelikli görevimizdir.
Dolayısıyla Türk Eğitim-Sen; çalışan, üreten, yol gösteren, hak eden ve hak ettiğini alan sendikacılık anlayışını ilke edinmiştir. Bu anlayış ve belirlenen Kalite Politikaları doğrultusunda ortaya koyduğu çalışmalarıyla Türk Eğitim Sisteminin sorunlarının çözüm surecine de katkıda bulunmaktadır.
Eğitim bilimsel ve gerçekçi belirlenen; hedefleri, planlanması, gerçekçi politikaları, yöntemleri, çağın gereklerine ve toplumsal ihtiyaçlara göre hazırlanmış müfredatı, uygulayıcıları ve çalışanlarıyla birlikte bilimsel bir yöntemle ele alınması gereken bir sistemdir. Sistem ise tüm unsurlarıyla "Olması gerektiği" gibi kurgulanırsa başarıya ulaşabilecektir. Eğitim çalışanlarının beklentilerinin karşılanamadığı, sıkıntılarının çözülemediği bir ortamda, eğitimden istenen düzeyde sağlıklı sonuçlar elde edilemeyeceği de bir gerçektir.
Ancak bu süreçte en önemli unsur sistemin uygulayıcılarıdır. Aynı şekilde sistemin uygulayıcılarının da istenen düzeyde olması gerekmektedir. Dolayısıyla eğitim sistemi; hedefleri, planları, politikaları, yöntemi, müfredatı,  uygulayıcıları ve çalışanları ile bir bütündür.
Fakat uygulamada tüm eğitim çalışanlarının bir bütün olarak ele alınmadığı yadsınamaz bir gerçektir. Behemehâl eğitim çalışanları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ne yazık ki bugüne kadar genel idare hizmetleri, yardımcı hizmetler, teknik hizmetler ve 4/C sınıfında çalışan personel hep ihmal edilmiştir.
Üzülerek şahit oluyoruz ki, eğitim çalışanlarının sorunları gündeme getirilirken, ilgililer ve kamuoyu yalnızca Akademik Personel üzerinde yoğunlaşmakta İdari Personel ise unutulmaktadır. İdari personelin sorunları ile Milli Eğitim deki Yardımcı Hizmetler personeli, Genel İdare Hizmetler Personeli, Teknik Hizmetler Personeli ve Engelli çalışanların sorunları ortaktır. Bu konuda sorunlar ve çözüm yollarını oluşturan talepler sendikamızca bilinmektedir.
Eğitimle ilgili her kurum aynayı öncelikle kendine tutmalı, ortak aklı harekete geçirecek faaliyetleri planlama ve uygulama cesaretini göstermelidir. Eksiklerin, yanlışların söylenmesi üst yönetim tarafından iyileştirme için bir şans olarak görülmelidir. Bilinmelidir ki, hiç eleştirilmemek delilerin ve ölülerin ayrıcalığıdır.
Üniversite, Yurt-Kur, YÖK ve bağlı kuruluşlarda çalışanlar unutmamalıdır ki, hizmet kolumuza bağlı diğer işkollarında olduğu gibi eğitim çalışanlarının sorunlarının yegâne çözümü de yüzde yüz sendikalaşmadan geçmektedir. Problemlerin çözümünü arzulayan çalışanların atması gereken ilk adım sendikalaşmak olmalıdır. Ancak o zaman çözüm surecine katkıda bulunulabilecektir. İşte bu adımı atmakla; şartların şekil verdiği değil, şartlara şekil veren kişilerin azmini ve kararlılığını göstermiş oluruz. Geleceğin bilgi toplumunu oluşturmak istiyorsak eğitimde kaliteyi arttırmak zorundayız. Eğitimde kalite, çok yönlü çalışmalar gerektirir. Ancak hangi sistemi uygularsanız uygulayın; çalışanların mutlu ve huzurlu olmadığı bir ortamda kaliteden, başarıdan bahsedemeyiz. Yöneticiler, varlıklarını değil gelecek nesilleri düşünmek zorundadır. Bu sebeple çalışanların ve onların temsilcilerinin sesine kulak vermelidirler.
Üniversite, Yurt-Kur, YÖK ve bağlı kuruluşlarda çalışanların sorunları ve çözüm yollarını oluşturan taleplerinin ilgililerin ve ülkenin gündemine taşınması için gayret gösteren sendikamız; bu amaçla değişik zamanlarda yazılı ve görsel ve işitsel basın açıklamaları, kitlesel basın açıklamaları, dergi, broşür, afiş, bülten vb basın yayın malzemeleri, işyeri sendika ilan panoları, billboardlar, eylem ve etkinlikler, anketler, sosyal medya paylaşımları, dilekçe kampanyaları, hukuki girişimler, Muhalefet partileri, Hükümet, Bakanlık ve Kurum Yetkilileri ile görüşmeler, TBMM'de kanun teklifleri, soru ve araştırma önergeleri, reklam, haberler ve yazışmalar gibi kamuoyu baskısı oluşturma çalışmaları ile sıklıkla gündeme getirilmektedir.
Yapmış olduğumuz bütün çalışmalarda bilgiyi doğrudan almayı şiar edinerek her fırsatta kamu çalışanlarıyla doğrudan iletişime geçip, mağduriyeti yaşayan kişiden dinleyerek çözüm noktasında kamu çalışanlarının fikirlerine değer veren sendikamız, Üniversite, Yurt-Kur, YÖK ve bağlı kuruluşlarda çalışanlarla da ilgili de aynı yolu izlemektedir.
Bir meslek gurubunun sıkıntılarını ve çözüm yollarını en iyi o meslek gurubunun mensupları ortaya koyabilir; düşüncesi ile geçmiş yılarda düzenlediğimiz ve ileride düzenleyecek olduğumuz;  Kurultay, Çalıştay, Sempozyum ve İstişare Toplantılarında meslek gruplarının sorunları ve çözüm yolları tartışılarak oluşturulmuş, basılarak üyelerimize dağıtılmış ve sendika sitemizde yayınlanarak kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.
Burada gündeme getirilen sorunlar ve çözüm yollarını oluşturan talepler ile o yıl ki yapılacak Toplu Sözleşme öncesi ve Kurum İdari Kurul toplantıları öncesi üyelerimizin görüşleri, anket, çalışmaları ve alan çalışmaları doğrultusunda tespit ettiğimiz sorunlar ve çözüm yollarını oluşturan talepler; Toplu Sözleşme Masaları, Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) toplantıları, Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantıları ile Kurum İdari Kurulları toplantılarında gündeme getirilerek çözüm yolları aranmaktadır.
Türk Eğitim Sen; Üniversite, Yurt-Kur, YÖK ve bağlı kuruluşlarda çalışanların sorunları ve çözüm yollarını oluşturan taleplerini, ilgililerin ve ülkenin gündemine taşımak için her fırsatta, her düzeyde, her süreçte ve her ortamda dile getirmektedir.
Bu anlamda, Türk Eğitim Sen her türlü gayreti ortaya koymaktadır. Fakat Hükümetlerin memurlara karşı olumsuz bakış açısı, memurların sendikalaşma oranının hala yeterli düzeyde olmaması, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Kanunu'nun, Grev hakkı vermemesi ve sendikalara üye olmayanlarında alınan haklardan faydalanması bu taleplerin çözümünü geciktirmektedir.
Modern toplumların ve demokrasi ile yönetilen devletlerin olmazsa olmazı taleplerin meşru zeminlerde dile getirilmesidir. Dile getirilen taleplerin kolay elde edilmediği veya ısrarlı talepler ve ortaya konulan eylemler sonunda alındığı aşikârdır. Dünyanın gelişmekte olan ve gelişmiş toplumları, haklarını aramada profesyonel olarak ya yardım almakta ya da bir araya gelerek haklarını birlikte talep etmektedirler. İnsanlık tarihinin bu anlamda en önemli mücadelelerinden birisi de çalışma hayatında verilmektir.
Çalışma hayatında bu görevi üstlenen sivil toplum kuruluşları sendikalardır. Hak aram kavramı ile özdeşleşen Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonu ve Türk Eğitim-Sen, çalışanların, üyelerinin hak arama mücadelesinde öncülük yaparak önemli bir aktör olmuştur. Gerek sorunları tespit etme, gerek sorunlara çözüm üretme noktasında gerekse bu hakların meşru zeminlerde savunulmasında her zaman fark yaratmıştır.
Türk Eğitim-Sen söylem ve eylem gücüyle yalnız üyelerinin değil tüm eğitim çalışanlarını ilgilendiren meselelere asla duyarsız kalmamıştır.  Türk Eğitim-Sen çalışma hayatına önemli bir soluk getirmektedir. Üyelerinin ve eğitim çalışanlarının taleplerini dile getirirken; çalışanların, üyelerin, iş yeri temsilcilerinin, şube yönetimlerinin, uzmanların, hukukçuların ve bilim insanlarının görüşlerini alarak sistemli ve tutarlı çalışmalar ortaya koymaktadır. Ülkemiz uzun yıllar neyi neden savunduğunu; neye neden karşı olduğunu bilmeyen sivil toplum kuruluşları nedeniyle zaman, emek ve enerji kaybı yaşamıştır. Türk Eğitim-Sen bu hususta net söylemler belirleyerek, bunu her platformda dile getirmekte; demokratik yöntemlerle taleplerini sonuca ulaştırmaktadır.
Eğitim çalışanlarının gerçek gücü olan ve sadece onların hak ve çıkarları noktasında hareket eden Türk Eğitim-Sen büyük bir mücadele ve başarı öyküsüdür. Kendisine hep haklı olmayı, haktan yana olmayı ve haktan güç almayı düstur edinen Türk Eğitim-Sen, eğitim ve çalışma hayatının ayrılmaz bir parçası olan ve çok büyük önem taşıyan kadın eğitim çalışanları için çok önemli çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar neticesinde onlar lehine çok önemli kazanımlar elde edilmiştir.
Kazanılmış hakların korunması, taleplerimizin bir an önce karşılanması ve demokratik yollarla dile getirdiğimiz öngörülerimizin dikkate alınması için çalışma hayatında olduğu gibi sendikal mücadelede de eğitim çalışanları etkin olmak zorundadır.
Türk Eğitim Sen kurultay, çalıştay, sempozyum, istişare toplantılarında ve üyelerimizin görüşleri, anket, çalışmaları ve alan çalışmaları doğrultusunda oluşturulan eğitim çalışanlarının sorunları ve çözüm yolları için gayret sarf etmektedir ve tüm bu hususların sonuna kadar takipçisidir.
Gerek Toplu Sözleşme Masaları, Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) toplantıları, Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantıları ile Kurum İdari Kurulları toplantılarında dile getirdiğimiz ve aşağıda yer verdiğimiz sorunlar ve çözüm yollarını oluşturan taleplerin en kısa zamanda çözülmesini diliyoruz.
En üst eğitim ve araştırma kurumu olarak üniversiteler, her türlü sorunların en üst düzeyde incelenip irdelendiği, elde edilen bulguların yine öğretim ve yayın yolu ile aktarıldığı merkezler olarak evrensel ölçekte insanlığa hizmet verirler. Tek yetkili eğitim kurumu olan üniversiteler, bilimsel ve teknik geliştirme merkezleri olmanın ötesinde birer felsefi tartışma ortamı olarak çevrelerini bilinçlendirmek ve bu yönüyle bulunduğu bölgenin bilinç ve kültür düzeyini yükseltmek durumundadır. Üniversitelerin lokomotifi olan bilim insanları ise gözlemleyerek, düşünerek, araştırarak, sorgulayarak ve kuram geliştirerek bilinmeyeni bilinir hale getirip yaşamı kolaylaştıran yöntem ve teknikleri geliştirmek durumundadır.
Üniversiteler, bulunduğu çağın ötesine bakmak, milletimizin ufkunu genişletmek gibi misyonları nedeniyle, bilim ve kültür dünyamızın en önem verilmesi gereken kurumlarıdır. Bu yönüyle üniversiteler en üst düzeyde teknik imkânlarla donatılmış ve örgütlenmiş, geleceğe yönelik planı ve projesi olan, vizyonu açık, maddi ve manevi sorunu olmayan kurumlar olmak zorundadırlar. Bilim insanları, gelecek kaygısı taşımadan, herhangi bir dışlanmaya uğramayacağının bilinci içinde çalışma ve fikirlerini açıklama özgürlüğüne sahip olmak zorundadır.
Üniversiteler, fikir sahibi ve yüksek kapasiteli insanların bulunduğu ortamlarda değişik fikirlerin ve bakış açılarının doğması ve tartışılmasına imkân sağlayacak ortam oluşturmak zorundadır.
Öğretim üyeleri, ekonomik kaygıları olmadan, ek iş yapmak zorunda bırakılmadan, görev yapabilecek ekonomik haklarla donatılmak zorundadır. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu fikri ve bilimsel sığlık sorununun, üniversitelere yeterli önem verilmediğinden kaynaklandığını unutmamak gerekmektedir.
Bir ülkenin entelektüel gelişmişliği, o ülkede yayınlanan bilimsel makale sayısı ile orantılıdır. Bu nedenle hem beyin göçünün önlenmesi hem de akademik çalışmalara daha geniş kaynak sağlanması, geleceğimiz açısından son derece önemlidir.
Geleceğe ışık tutan üniversitelerde, örgütlü toplum bilincinin geliştirilmesi ve her platformda eğitim ve öğretim elemanlarının görüşlerinin dile getirilmesinin sağlanması da yükseköğretim sisteminde yaşadığımız sorunların çözülmesinde etkili olacaktır.
Vizyonumuz, güçlü, mutlu ve müreffeh bir ülke içinde, geleceğe umutla bakabilen eğitimli ve örgütlü bir toplum yaratmaktır. Bu noktada üniversiteler, bizler için tüm sorunların çıkış noktasıdır ve bu çıkışı öğrencisiyle, idari, teknik ve akademik personeliyle tüm üniversite üyeleri sağlayacaktır.
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI İLE İLGİLİ TALEPLERİMİZ
1. YÖK ve Bağlı Kuruluşlarında çalışan; akademik ve tüm idari personelin ek gösterge rakamları yükseltilmelidir.
Genel Sekreter Yardımcısı, Daire Başkanı, Fakülte Sekreteri, Yüksek Okul Sekreteri, Enstitü Sekreteri ve şube müdürü kadrosunda bulunanların diğer kurumlarda emsal görev yapanlarda olduğu gibi MAKAM TAZMİNATI alabilmeleri için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu anlamda 2914 sayılı Kanunun Ek 2'nci maddesi ile kadro ve görev unvanları itibariyle makam tazminatından tüm çalışanlara ödenmesi şeklinde yeniden düzenlenmelidir.
2. Gösterge ve ek gösterge tablosu puanlarının günümüz şartlarına göre akademik ve idari personel için yeniden düzenlenerek derece ve kademelerine uygun artışlar yapılmalıdır.
3. Üniversitelerde rektör ve dekanların belirlenmesinde seçim usulüne yeniden dönülmelidir. Dekan ve rektörlük seçimlerinde tüm akademik ve idari personelin oy kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Seçimlerde en yüksek oyu alan adayın, kapsamlı bir güvenlik soruşturmasının ardından rektör ve dekan olarak ataması yapılmalıdır.
4. Meslek yüksekokullarında yeterli sayıda akademik ve idari personelin bulundurulması için kadro açılmalıdır. Meslek Yüksek Okulu Müdür ve Müdür Yardımcılarına da idari görev ödeneği verilmelidir.
5. Kreş ve gündüz bakım evlerinin kurumlarda yeterli ve zorunlu hale getirecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
6. Teknik öğretmen unvanı alanlardan;
Kamu kurumlarında teknik personel olarak görev yapanlara; 190 sayılı cetvelde "teknik öğretmen" unvanlı kadrolar ihdas edilmeli.
Ek gösterge cetvelinin II. Teknik hizmetler sınıfı a- bendinde; mimar, mühendisten sonra gelmek üzere "teknik öğretmen" unvanı eklenerek aynı özlük haklarından yararlanmaları sağlanmalıdır.
7. Üniversitelerde görev yapan idari personellere, üniversiteler arasında nakil ve becayiş (Karşılıklı yer değiştirme) yapabilme hakkı tanınmalıdır.
Üniversitelerde çalışan memurlar 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tâbi olarak çalışan kamu personelleridir. Ancak üniversitelerin kendilerine özgü hususiyetleri nedeni ile memurlar 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre kendileriyle eş değer memurların yararlandığı haklardan mahrum kalmaktadır.
Bu hak mahrumiyetlerinin başında yer değiştirme, tayin ve nakil iş ve işlemleri gelmektedir. Her bir üniversitenin merkez ve taşra teşkilat olmadığından yani sadece bulundukları illerde bağlı birimlerinin bulunması sebebi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi olarak çalışan hiçbir memurun "özür durumu, sağlık durumu, eş durumu v.s." sebepler ile yer değiştirme ve tayin işlemleri yapılamamaktadır. Bu tür kurumlar için çalışan personellerin yer değiştirmelerine imkân sağlayan tek hukuki düzenleme "kurumlar arası nakil" olarak görülmektedir. Fakat nakil işlemlerinde de personel öncelikle kendisini talep edecek kurum aramak zorunda kalmaktadır. Nakil olmak isteyen bir memur bir kurum bulduğu taktirde de kendi üniversitesinden "muvafakat" almak mecburiyetindedir. Ancak bu muvafakat her zaman verilmediğinden birçok memur mağdur olmaktadır.
Bu durum çalışan personellerin; özür durumu, sağlık durumu, eş durumu v.b. nedenler ile dahi yer değiştirme yapamamaları neticesinde aile bütünlüğünün parçalanmasına, var olan sağlık sorunlarının düzenli tedavi imkânı olmadığı için daha da artmasına ve ilerlemesine, personelin çalışma performans ve kalitesinde düşüşe, yer değiştirme talebi olan ve muvafakat için kurumu ile sorun yaşayan personele yapılan keyfi uygulamalar ile psikolojik baskı oluşmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle, üniversitelerde görev yapan personelin 3 yıl görev yapmak kaydıyla diğer üniversitelere geçebilmesi isteğe bağlı ve özürleri varsa bu özürlerine binaen diğer üniversitelere geçişine imkan sağlayacak şekilde YÖK koordinatörlüğünde bir yönetmelik çıkarılmalı ve yine üniversitelerde görev yapan personelin karşılıklı yer değiştirme (becayiş) hakkı da bu yönetmelikte düzenlenmelidir.
8. Tüm üniversitelerde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili eğitim koordinasyon birimlerinin oluşturulması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
9. YÖK ve bağlı kuruluşlarında çalışanlardan sadece akademik grupta yer alanların yararlandığı eğitim-öğretim ödeneğinde; 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununun ek-1 maddesinde belirtilen "öğretim elemanlarına" ibaresinin "çalışanlara" olarak düzenlenerek kurumlarda görev yapan herkesin yararlanmasının sağlanmalıdır.
10. YÖK ve üniversitelerde belli aralıklarla yönetim kadrolarının değişimleri ile birlikte mobbing yaygınlaşmaktadır. Bu uygulamaların önlenmesi için, sendika temsilcileri, akademik ve idari temsilcilerden oluşan izleme kurulları oluşturulmalı ve etik kurullar amacına uygun olarak etkin ve bağımsız bir biçimde çalıştırılmalıdır.
b) AKADEMİK PERSONEL İLE İLGİLİ TALEPLERİMİZ
1. Asker öğretmen uygulaması gibi asker akademisyen uygulamasına gidilerek yeni üniversitelerin bu yolla akademisyen ihtiyacının giderilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
2. Geliştirme ödeneği, üniversitelerin bulunduğu bölgenin sosyo-ekonomik yapısı ön planda tutularak, öğretim elemanı sıkıntısı çeken gelişmekte olan üniversitelere daha öncelikli olarak ve daha yüksek oranlarda ödenmesi gerekmektedir. Oysa uygulama hiçte böyle değildir. Önceden açılan bir üniversitede uygulanan geliştirme ödeneği oranı %150 olarak belirlenirken sonradan açılan bir üniversitede geliştirme ödeneği oranı % 100'dür. Bu durum Geliştirme ödeneği ödenmesine dair 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 14 üncü maddesine göre, 4.4.2005 tarihli Bakanlar Kurulu Kararına terstir. Buna benzer farklılıkları başka illerdeki başka üniversitelerde de görmek mümkündür. Bu adil olmayan uygulama yeni açılan üniversitelerin lehine olacak şekilde düzeltilmelidir.
3. Performansa dayalı çalışan birimlerde emsal ek ödemeye karşılık gelen ödeneklerin vergi matrahından muaf sayılması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4. Yaz Okulu uygulaması yapan birimlerde öğrencilerin ödemiş oldukları katkı payı bir havuzda toplanmalı, uygulamayla doğrudan ilgili olan personele ilave ödeme olarak verilmelidir.
5. Üniversitelerde uygulanan ders saati ücretleri ve sınav ücretleri en az iki katına çıkartılmalı ve unvanlarına göre uygulanan ücret ayrımı ortadan kaldırılmalıdır.
6. Öğrenci harçlarından yapılan yasal kesinti oranının düşürülerek ders ve mesai ücretlerine ayrılan oranın arttırılması sağlanmalıdır.
7. YÖK ve bağlı kuruluşlarında 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi idari personelden; mesleklerinde yüksek lisansını tamamlayanlara %20 ve doktorasını tamamlayanlara %40 oranlarında ek özel hizmet tazminatı ödenmelidir.
8. 2914 sayılı Kanun ve ilgili Yüksek Öğretim Kurulu Kararlarının amacı doğrultusunda çıkarılacak yeni bir tebliğ ile " maaş karşılığı ders yükünün tamamlanmasından sonra, teorik dersler dışındaki faaliyetlerin (laboratuvar ve uygulama dersleri) ücrete tabi olan 10 saatlik kısmı dikkate alınır " ifadesindeki 10 saat sınırlamasının kaldırılarak, girilen ders saatinin tamamının ücretlendirilmesi yönünde düzenleme yapılmalıdır.
9. Araştırma fonlarından öğretim elemanlarının eşit şekilde yararlanabilmesi için, projeler unvan gözetilmeksizin, objektif olarak değerlendirilmeli ve bu doğrultuda bağlayıcı düzenlemeler yapılmalı.
10. Üniversite araştırma fonları, fon kesintisinden muaf tutulmalı ve projelere tasarruf tedbirleri uygulanmamalıdır.
11. Doktorasını bitirmiş akademisyenlerin önündeki kadro sıkıntısı giderilmelidir. Doktorasını yaptığı ana bilim dalında norm kadro çerçevesinde kadro sıkıntısı var ise kişinin yaptığı tercihler doğrultusunda yeni açılan üniversitelere YÖK tarafından ataması yapılmalıdır. Ayrıldığı ana bilim dalında 2 yıl içerisinde ilana çıkılırsa öncelik kurumdan ayrılan kişide olmalıdır.
12. Bütün öğretim elemanlarına en az altı aylık yurtdışı tecrübesi kazandırılmalıdır. Doktora öğrencileri en az bir defa olmak üzere yurt dışında görevlendirilmeleri için teşvik edilmelidir. Yurtiçi ve yurtdışı idari değişim programları dil şartı aranmaksızın düzenlenmeli, objektif kriterler dahilinde istekli personelin bu gibi programlardan yararlandırılmaları sağlanmalıdır.
13. 29.08.2005 tarihinde sendikamız ile Hükümet arasında imzalanan mutabakat metninin 9. maddesinde alınan aşağıdaki kararların gerçekleşmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır;
a)Araştırma Görevlisi, uzman, öğretim görevlisi, okutman ve Yardımcı Doçentlere kadro güvencesi sağlanmalıdır.
b)Üniversitelerden beklenen bilimsel çalışmaların gereği gibi yapılmasını teminen daha fazla Araştırma Görevlisi istihdamına yönelik olarak merkezi idareden kaynaklanan sınırlamalar kaldırılmalıdır.
c) Öğretim elemanı ücretleri iyileştirilmelidir.
d) Sendika temsilcileri üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokul yönetim organlarında temsil edilmelidir.
14. Araştırma görevlileri, okutman ve uzmanlara proje yöneticiliği hakkı verilmelidir.
15. Araştırma görevlilerinin problemleri;
a) Araştırma görevliliği tanımının yeniden yapılması, asistanlık kavramıyla birbirinden ayrılması ve görev sınırlarının yeniden belirlenerek belirsizlik ortadan kaldırılmalıdır.
b) Yüksek lisans ve doktora eğitimi veremeyen üniversiteler, araştırma görevlisi olarak aldığı elamanların lisansüstü görevlendirilmelerini en kısa sürede yapmalı ve bu konuda yapılıp yapılmadığı YÖK tarafından denetlenmelidir.( Takip eden ilk eğitim öğretim dönemine kadar yapmaları zorunlu kılınmalıdır.)
c) 35. madde ile görevlendirilen araştırma görevlilerinin kongre ve bilimsel toplantılara katılım ücretlerinin görevlendirildiği üniversite tarafından ödenmesi sağlanmalıdır.
d) 35. madde ile görevlendirilen araştırma görevlileri doktora çalışmalarını tamamladıktan sonra, kadro şartı aranmaksızın ilgili üniversitelerde yardımcı doçentlik kadrosuna atanmaları için gerekli kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.
16. Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler, Sağlık Bilimleri ve Eğitim Bilimleri kadrosunda görev yapan araştırma görevlilerine ( 50/d kapsamında) görev süreleri bitiminden sonra en az 1 yıl intibak süresi verilmeli, doktorasını tamamladığı üniversitede ihtiyaç bulunan ana bilim dallarına atamaları yapılmalı, kadro yetersizse yeni kurulan üniversitelere atamaları yapılarak öğretim elemanı olarak görev yapmaları sağlanmalıdır.
17. Akademik yükseltilmelerde ön yeterlilik bilimsel çalışmalardan ve öğretim etkinliklerinden ibaret olmalı, sözlü sınav adayın yeterli görülen bilimsel çalışmalarından yapılmalı, bu konularda objektif kriterler belirlenmelidir. Doçentlikteki sözlü sınav kaldırılmalı ya da sözlü sınav içeriği adayın çalışmaları ile sınırlandırılmalıdır.
18. Görev ve unvan itibariyle; yabancı dilin zorunlu tutulduğu ve baraj sayıldığı durumlarda ilgili personele yabancı dil öğrenme tazminatı ödenmesinin önünü açacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
19. Üniversitelerde rektörlüğe bağlı servis dersi veren bölümlerin, aynı nitelikteki 4 yıllık öğretim yapan bölümlere bağlanması ve burada görev yapan okutmanların fakültelerde görevlendirilmelerinin sağlanmasına yönelik kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.
20. Yüksekokullarda görev yapan öğretim üyelerinin enstitüler bünyesinde açılacak yüksek lisans ve doktora programlarında ders vermelerini ve öğrenci yetiştirmelerini sağlayacak kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.
21. Yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim üyelerinden; yüksek lisans ve doktora öğrencisi bulunanlara eğitim süresince ( uzatma süreleri hariç ) her ay için net maaşlarının %10'u kadar ilave ödenek verilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır.
22. Öğretim üyesi grubu olan; Profesör, Doçent ve yardımcı doçent kadrolarının eşit değerlendirilmesi ve bu grupta yer alan yardımcı doçentlerle yapılan sözleşmenin kaldırılması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
23. Üniversite senatolarına araştırma görevlilerinin de bir temsilciyle katılması sağlanmalıdır.
c) İDARİ PERSONEL İLE İLGİLİ TALEPLERİMİZ
1. Mevcut haliyle geliştirme ödeneği üniversite bütünlüğü içerisinde yer alan kesimlerden sadece akademik personele ödenmekte ve çalışma huzurunu bozmaktadır. Kurumların asli unsurlarından olan idari personelin de bu ödenekten yararlanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
2. 2914 sayılı yasanın 12. Maddesindeki üniversite tazminatı oranlarının 1,2,3,4, ve 5. bentlerde belirtilen yüzdelik oranlar günümüz şartlarına göre yeniden artırılmalı. 6. Bent olarak idari personelin de tazminattan yararlanması için yasal düzenleme yapılmalı.
3. Üniversitelerde görev yapan 657 sayılı DMK'ya tabi idari personelin ek göstergeleri 800 puan artırılmalıdır.
4. Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapan personelin de ek gösterge alabilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır.
YÖK ve bağlı kuruluşlarında da diğer kurumlarda olduğu gibi 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi çalışanlar için; uzman ve uzman yardımcılığı kadrolarının ihdas edilerek ilgili birimlere dağıtılması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
5. Üniversitelerde görev yapan idari personelin de çalıştıkları ve elde ettikleri proje paralarının ek ödeme kapsamı dışında tutulması için, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
6. Performansa dayalı çalışan birimlerde emsal ek ödemeye karşılık gelen ödeneklerin vergi matrahından muaf sayılması için yasal düzenlemeler yapılmalı.
7. Geçtiğimiz yıllarda Üniversitelerde döner sermaye uygulaması olan birimlerde çalışanların, döner sermaye ödemesi olmayan başka bir birime görevlendirildiği tarihten itibaren, denge tazminatı ödenmiyordu. Görevlendirmelerin bir çoğu kişinin isteği dışında gerçekleşti ve maddi kayıplara uğradılar.
Bu durumdan dolayı, geçmişte haksız yere kayba uğrayan çalışanların kayıplarını giderecek düzenlemeler yapılmalıdır.
8. Üniversitelerde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi personelin istihdam edildiği kadrolara (Genel Sekreterlik, Daire Başkanlığı, Fakülte Sekreterliği v.b) vekâleten dahi olsa, akademik personelin atanması ve görevlendirilmesi önlenmeli, bunun için yasal düzenleme yapılmalıdır.
9. Kurumlarda kadro yokluğu gerekçesiyle veya görevde yükselme unvan değişikliği sınavının açılmaması sonucu unvanları ile farklı kadrolarda çalıştırılan, 657 sayılı yasanın a bendine tabii çalışanlara, bir defaya mahsus unvanlarının karşılığı olan kadroların direkt verilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Alt kadrolarda ve alanları dışındaki işlerde istekleri dışında çalıştırılmaya zorlanmamalıdır.
10. Tüm idari kadroların atamaları, görevde yükselme sınavı ile yapılmalıdır. (Fakülte sekreteri, daire başkanı, vb.) Bu doğrultuda; gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Görevde Yükselme sınavlarının yapılmasında yaşanan keyfiliklere son verilmeli, periyodik olarak yapılması sağlanmalıdır.
11. Üniversitelerde 13/b maddesi uyarınca yapılan geçici görevlendirmelerde, personelin rızası bağlayıcı olacak şekilde kanuni düzenlemeler yapılmalı. 13/b maddesi Rektörlerin keyfi kullandığı bir düzenleme olmaktan çıkarılmalıdır.
12. Yükseköğretim kurumlarında çalışanların; kendilerini ve görevlerindeki performanslarını geliştirecek hizmet içi eğitim kursları, üniversiteler tarafından sağlanmalıdır. Sertifikalı hizmet içi eğitim kurslarının açılması talep olması halinde zorunlu hale getirilmelidir.
13. Kurumlarda Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının açılmasının zorunluluk haline getirilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
14. Sendikamız ile hükümet arasında 2006 yılı toplu görüşmeleri neticesinde imzalanan, mutabakat metni sonucunda alınan ek ödeme ( o zamanki adı ile ek denge tazminatı ) ve diğer emekli keseneği matrahına dahil edilmeyen tüm ödemeler emekli keseneği matrahına dahil edilmeli ve emekliliğe yansıyacak şekilde düzenleme yapılmalıdır.
15. Kurumlarda mevcut ayniyat saymanlığı ve ambar memurluğu kadroları ile ilgili 5018 sayılı yasanın 44. Maddesi ile ortaya çıkan belirsizliklerin kaldırılması ve yasanın işlevsellik kazanması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Ayniyat Saymanlarına yapılan haksızlık adeta katmerleşmiştir. Şöyle ki; Daha önce Şube Müdürü, Sayman ve Ayniyat saymanlarının maaşı aynı idi. Bu kararname ile Ek Ödeme Şube Müdürlerinde %170,Saymanlarda %165 olarak belirlenmiş, Ayniyat Saymanların ki ise %115 de bırakılarak mali yönden de büyük bir hak kaybına uğratılmıştır.
Bu nedenle;
a) Ayniyat saymanı kadrolarının kaldırılmamasına rağmen, görev ve sorumluluklarının sona ermiş olması, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun genel çerçevesi ve bu kadroda bulunanların kazanılmış özlük hakları göz önüne alındığında; bu kadrolarda bulunan kişilerin, özlük haklarına en uygun başka kadrolara atanmaları yönündeki düzenlemelerin yapılması,
b) Bu düzenleme kesinlikle kurumların inisiyatifine bırakılmadan kanun ya da Bakanlar Kurulu Kararı ile gerçekleştirilmesi,
c) Düzenleme yapılıncaya kadar; 31.12.2009 tarihine kadar geçmişte özlük hakları ile bir tutulan Şube Müdür kadrolarına verilen hakların verilmesinin sağlanması (ek ödeme oranının %115'den %170'e çıkarılması),
d) Yıllarca kurumlarında Ayniyat Birimlerinin amiri konumunda bulunan ve altında şef, ambar memuru, sayman mutemedi gibi kişiler çalıştıran Ayniyat Saymanlarının; Taşınır Mal Yönetmeliği ve Görevde Yükselme Yönetmelikleri ile özlük haklarının ellerinden alınmaya çalışılmasının önüne bir an önce geçilmelidir.
16. Mesai saatleri dışında; hizmet içi eğitime katılan kursiyerlerle, kurs yöneticisi ve diğer görevlilere fazla mesai ücreti ödenmelidir.
17. Teknik kadroda çalışan personelin iş riski tazminatlarının gözden geçirilerek günümüz koşullarına uygun hale getirilmelidir.
18. Ulaştırma birimlerinde görev yapan şoför kadrosunda veya şoför olarak çalışan personele aylık kilometre sınırlaması getirilmeli, özellikle şehir dışı görevlendirmelerde yolluk, konaklama v.b. ücretler güncellenerek, iş riski tazminatı da dahil olmak üzere ücret ve tazminatlar arttırılmalıdır.
19. 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sağlık hizmetleri kolunda görev yapanlar unvanlarına göre ödenek alırken, Teknik Hizmetler sınıfında görev yapanlar kadrolarına göre ödenek almaktalar. Bu haksız uygulamayı giderecek düzenlemeler yapılarak Teknik Hizmetlerde görev yapanların da unvanlarına göre ödenek almaları sağlanmalıdır. 
20. 5188 Sayılı yasal düzenleme doğrultusunda, 657 sayılı kanuna tabi kadrolarda görev yapan; bekçi ve koruma güvenlik kadrolarındaki personellerin genel idari hizmetlerdeki münhal kadrolara atamalarının yapılması sağlanmalıdır. 
21. Tüm meslek gruplarındaki unvanların; açık şekilde görev tanımları yapılarak yetki ve sorumlulukları belirtilmelidir. Yetkisiz kişiler alanları dışında çalıştırılmamalıdır. 
22. Yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan personel; bitirdikleri okuldan aldıkları unvanlara göre sınavsız olarak bir üst kadroya geçirilmelidir.
Yardımcı hizmetler sınıfında aşçı unvanı ile görev yapan personelden; ilgili meslek lisesini ve üst öğrenimlerini bitirenler ile usta öğretici belgesine haiz çalışanlar teknik hizmetler sınıfında değerlendirilerek teknisyen ve tekniker unvanlarına denk gelen usta aşçı ve aşçıbaşı unvanları almaya hak kazanırlar ve kurumlarda bu unvanlara ait kadrolar yasal düzenlemeler doğrultusunda ihdas edilerek ilgili çalışanlara verilmelidir.
23. Anadolu Üniversitesi bünyesinde yıllardan beri eğitim vermekte olan Sivil Havacılık Yüksekokulu bünyesinde faaliyet gösteren yurtiçi ve yurtdışı uçuşlara açık ve bu uçuşlar için uluslararası standartlara haiz Anadolu Üniversitesi Havaalanında çalışmakta olan personelin de diğer D.H.M.İ. personeli gibi EUROCONTROL tazminatlarından yararlandırılması sağlanmalıdır. Zira uluslararası tüm koşulları sağlayarak hizmet standartlarını oluşturmuş olan bu havaalanımızın yurtiçi ve yurtdışı uçuşlar için kullanıldığı oranda burada görev yapan personel diğer hava meydanlarında görev yapanlarla aynı şartlarda ve standartlarda hizmet vermektedir.
24. Hizmetlerin yapılmasında, artırılan performansın her aşamasında çalışanların katkısı inkâr edilemez bir gerçek olup, performans ödeneğinden üniversitelerde çalışan bütün personelin yararlandırılması (ilgili fakülte veya yüksekokul vb.) sağlanmalıdır.
a) Yurt müdürü atamaları: Kredi ve Yurtlar Kurumunda son dönemlerde yurt müdürü atamaları görevde yükselme kapsamı dışına alınarak, kurum dışından özellikle Milli Eğitim Bakanlığından öğretmen veya Diyanet İşleri Başkanlığından İmam Kadrosunda bulunanlardan atama yapılmaktadır. 
D) YURT-KUR PERSONELİ İLE İLGİLİ TALEPLERİMİZ 
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde de yapısal değişikliğe gidilmiş ve bölge müdürlükleri kaldırılarak il müdürlükleri kurulmuş, yurt müdürleri görevden alınarak araştırmacı kadrosuna atanmışlardır. 
Görevden alınarak Araştırmacı yapılan Yurt Müdürleri yerine kurum içinde veya dışarıdan herhangi bir duyuru ve sınava bağlı olmadan, taraflı bir turumla Yurt Müdürü atamaları gerçekleştirilmiştir. 
Atamalarda herhangi bir liyakat veya kariyer ilkesi dikkate alınmadan salt siyasi referans veya başka saiklerle hareket edilmektedir. 
Ülke genelinde 300'ün üzerindeki yurt müdürlüklerine Kurum içinden atama yapılan personelin sayısı %10'ları bile bulmamaktadır. 
Görevde yükselme: Yukarıda Milli Eğitim Bakanlığında ifade edilen sorunların aynısı ya da benzeri de bu Kredi ve Yurtlar Kurumunda da yaşanmaktadır. Uzun süredir görevde yükselme sınavı açılmamaktadır. Yurt müdürü atamaları sınavsız yapılmakta, şube müdürü, şef ve yurt müdür yardımcısı ve diğer kadrolara atama için görevde yükselme sınavı açılmamaktadır. 
Yurt Yönetim Memurları: Yurt yönetim memurlarının tamamı yüksek öğrenimli olmalarına rağmen unvanlarındaki "Yönetim Memuru" ifadesinden dolayı özlük ve maddi hakları emsali diğer Devlet memurlarından daha alt düzeydedir. Devlet memurları haftada 40 saat ayda 160 saat görev yaparken yurt yönetim memurları haftada birden fazla 2 veya 3 gün nöbet tuttukları için çalışma saatleri ayda 200 saat ve üzerine çıkmaktadır. 
Yurt yönetim memurları yasal düzenleme olmadığı için 3 üncü dereceden aşağı inemediklerinden Yeşil Pasaport alamamaktadırlar. 
Ayrıca nöbet tutmak istemeyen Yurt Yönetim Memurları, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne veya Ankara İl Müdürlüğüne görevlendirilmek suretiyle nöbetten muaf hale gelmektedirler. Bunların kadrolarının olduğu kurumlardaki personele de yetersizlik nedeniyle haftada 2 den fazla nöbet görevi verilmektedir.
Taleplerimiz; 
1. Yurt-Kur Görevde Yükselme Yönetmeliği uygulanmalı yönetmelikle bağdaşmayan sınavsız ve mülakatla yapılan başta yurt müdürü atamaları olmak üzere tüm atamalar iptal edilmelidir. 
2. Yurt müdürü atamaları görevde yükselme kapsamına alınmalı ve kurumda en az 3 yıl çalışma şartı konularak yazılı sınav sonucuna göre atama yapılmalıdır. 
3. Yurt Yönetim Memurlarının unvanları "uzman" olarak değiştirilmeli bunun sonucunda tazminat hakları doğmalı, aylıklarında hissedilir bir rahatlama sağlanmalıdır.
4. Yurtlarda yeterli sayıda personel istihdam edilerek haftada 2'yi geçmeyecek şekilde nöbet görevi verilmelidir.
5. Görevde yükselme sınavlarına katılabilmek için Kurumda en az 3 yıl çalışma şartı konulmalı ve kadro boşalması durumunda en fazla 2 yılda bir görevde yükselme sınavı yapılmalıdır. Kurum dışı atamaya son verilmelidir.
6. Mazerete ve isteğe bağlı yer değişikliği başvuruları yılda 1 kez açılmalı, somut kriterler getirilmeli ve boş kadrolar ölçüsünde gerçekleştirilmelidir. Devlet Memurlarının Yer Değiştirmelerine İlişkin Çerçeve Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak talepler karşılanmalıdır. Bu konudaki keyfi uygulamaların önüne geçilmelidir.
7. Yurt-Kur'a bağlı birimlerde personel yetersizliğinden dolayı mevcut personelin yükü artmaktadır, sıklıkla nöbete gelmelerinden dolayı verim düşmektedir. Personel ihtiyacı acilen karşılanmalıdır.
8. Nöbet görevleri gece hizmetleri statüsünde yapıldığı halde, ücret ödemelerinde fazla mesai adı altında ödeniyor. ( Nöbetle Mesai kavramı farklıdır.) Yurt-Kur'da fazla çalışma ücretleri artırılmalıdır. Nöbete kalan personele nöbet ücreti ödenmeli, eş değer nöbet hizmeti yapan diğer kurumlardaki statüye çekilmeli, örneğin MEB'deki Belletici öğretmenlere ödenen 6 saat ek ders ücreti ödenmelidir.
9. Kurum bünyesinde çalışan, ancak servis hizmetinden faydalanamayan personele günün şartlarına göre şehir içi toplu taşıma vasıtaları için belirlenen ücret üzerinden aylık ulaşım yardımı yapılmalıdır.
10. Koruma ve güvenlik personeline ödenen giyim yardımında en son uygulanan açık alan ve kapalı alan uygulaması haksızlıklara neden olmaktadır. Çünkü kurumda görev yapan Koruma Güvenlik personelinin büyük çoğunluğu açık alanda görev yapmaktadır. Eksik ödenen giyim yardımının ödenmesi sağlanmalıdır. Yapılan giyim yardımının kurum tarafından kalite denetimi yapılmalıdır.
11-Yardımcı Hizmetler sınıfında olan ve öğrenim durumu yönünden şartları taşıyan (şoför, bekçi gibi) personelin Genel İdari Hizmetler Sınıfına geçmeleri için bir kereye mahsus sınavsız geçiş imkânı verilmeli, bu mümkün olmuyorsa görevde yükselme sınavlarının en kısa sürede yapılması sağlanmalıdır.
12. Yurt yönetim memurlarının 1. dereceye kadar inmeleri sağlanmalıdır.
13. Yurt yönetim memurlarından bir başka alanda lisans öğrenimini tamamlayanlara öğrenimlerine uygun alanlara sınavsız geçiş hakkı sağlanmalıdır.
14. Yurt-Kur Lojmanların da görev tahsisli konut sayılarının fazla olması nedeni ile sıra tahsisli konut sayısı çok az kalmaktadır. Kamu konutları yönetmeliğinin yeniden gözden geçirilerek görev tahsisli konutların norm kadro sayısına göre belirlenmesi ve sıra tahsisli konut sayısının artırılması gerekmektedir.
15. Yurt-Kur'da çalışan tüm personele hizmet içi eğitim verilmelidir.
16. Mesai ücretleri ödenmesinde uygulanan usuller bir başka mağduriyet konusudur. Özellikle dini ve milli bayramlara denk gelen resmi tatillerde çalışmak durumunda kalan vardiyalı personel ile nöbetçi memurların hak edişleri, normal iş günü esasında belirlenmektedir. Oysa resmi tatil günlerine denk gelen hak edişlerin katlanarak yapılması gerekmektedir. Bazı kurumlarda (maliye) bu uygulamanın yapıldığı bilinmekte ve emsal olarak uygulanması gerekmektedir.
17. Teknisyen yardımcısı kadrosunda çalışan personelden, meslek lisesi diploması olanların teknik hizmetler sınıfına geçişi sağlanmalıdır.
18. Yurtlarda hemşire, sağlık memuru psikolog ve sosyal çalışmacı gibi personelin yetersiz olduğu göze çarpmaktadır.
19. Nöbetçi memur odalarının standardının belirlenmesi ve buna göre tefriş edilmesi. Tutulan nöbetlerle ilgili olarak nöbet odalarındaki bir çok yurtta imkansızlıklar göze çarpmaktadır. Bu ihtiyaç giderilmelidir.
20. Kurum çalışanları için Kreş ihtiyacı bulunmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde birden fazla yurt bulunduğu göz önüne alınırsa, en azından buralarda kreş açılmasının daha uygulanabilir olduğu görülecektir.
21. Sosyal tesis olarak kullanılabilecek mekânlar kurum personelinin hizmetine açılmalı. (Ortakoy misafirhanesi) Özellikle büyük şehirlerde personelin hizmetine açık misafirhaneler olmalıdır. Mevcut tesisler öncelikle kendi personeline hizmet vermelidir.
22. Yurt yönetim memurlarının (Kadrolu) nöbet izinleri, benzer hizmeti yürütenlerin (SHÇEK) hafta sonu resmi ve dini tatillerdeki kullandıkları izin suresi kadar izin kullanmaları (2 gün ) sağlanmalıdır.
23. Kurum sözleşmeli memur alımından vazgeçmelidir. Sözleşmeli çalışan yurt yönetim memurlarının çalışma koşulları, özlük ve mali hakları, kadrolu personel ile eşit seviyeye getirilmelidir.
24. Yurtlarda yemek hizmetinden faydalanamayan personele nakdi yemek yardımı yapılmalıdır.
25. Sağlık sorunları nedeniyle görevini yapamayacak durumda olan güvenlik personeli öğrenimine uygun kadrolara atanmalıdır.
26. KYK' da görevlendirme ile başka birimde çalıştırılan Yardımcı Hizmetlilere, salt Bekçi unvanına sahip oldukları gerekçesiyle giyim yardımı verilmemektedir. İstihdam alanı kalmayan Bekçi unvanı kaldırılarak, bu konudaki mağduriyet giderilmelidir.
Türk Eğitim-Sen 2018-2019 Yıllarına İlişkin Memur Emeklileri İle İlgili Toplu Sözleşme Taleplerimiz
Türkiye Kamu-Sen olarak, bu ülkeye karşı borçlu olduğumuzu düşünüyor ve bu niyetle faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Ecdadımızdan emanet aldığımız bu güzel ülkeyi, çocuklarımız için her alanda daha güçlü, daha müreffeh ve daha yaşanılır bir ülke olarak yaşatmak öncelikli görevimizdir.
 
Dolayısıyla Türkiye Kamu-Sen; çalışan, üreten, yol gösteren, hak eden ve hak ettiğini alan sendikacılık anlayışını ilke edinmiştir. Bu anlayış ve belirlenen Kalite Politikaları doğrultusunda ortaya koyduğu çalışmalarıyla sosyal adaletin gerçekleşmesine ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılmasına hizmet etmeyi, Devlet, Millet bütünleşmesini temin etmek suretiyle toplum, emekli ve iş barışını tesis etmeyi, hür sendikacılık ilkeleri içerisinde üyelerinin sosyal adalet ve sosyal güvenliğe kavuşturulması çerçevesinde, üyelerin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini koruma ve geliştirme surecine de katkıda bulunmaktadır.
 
Bu Amacın Gerçekleşmesi İçin :
 
1- Emeklilerin emeklilik ile ilgili problemlerini, emeklilik haklarından doğan ve doğacak maddi manevi hak, yetki ve yükümlülükleri modern hayatın akışını, emekli kariyerinin ve kuruluşa kayıtlı üyelerin yararına en uygun bir biçimde çözümlemeye uğraşmak.
 
2- Emekli mevzuat ve hukukunu ilgilendiren  çeşitli konular üzerinde incelemeler yaparak neticelerini ilgili kurumlara teklifte bulunmak.
 
3- İşbu tüzüğün kapsamı ile ilgili 3. maddesinde belirtilen kamu kurum ve kuruluşlarından emekli olanların birbirleri ile tanışmalarını sağlamak amacı ile aralarında her nevi dayanışma ve yardımlaşmayı sağlamak.
 
4- Emeklilere insanlık haysiyetine yakışır adil bir emeklilik ücreti, daha iyi geçim şartları ve daha yüksek seviyede cemiyette saygınlık kazandırmaya çalışmak.
 
5- Emeklilerle bunların dul ve yetimlerinin emeklilikten mütevellit işlerini takip ve sonuçlandırılmasına yardımcı olmak.
 
6- Üyelerinin ve aile bireylerinin beden ve ruh sağlığını koruyacak ve gelişmeler sağlayacak tedbirleri almak.
 
7- Üyelerinin güvenle geleceğe bakmalarını sağlayacak sosyal güvenlik sisteminin geliştirilmesine ve üyelerinin bunlardan eksiksiz yararlanabilmelerini temin etmek.
 
8- Milli geliri arttırmak ve artan milli gelirden üyelerinin çalışan memur ve hizmetli ile sözleşmelilerinin maddi manevi haklarına eşit ve adil bir şekilde pay almasına mümkün kılmak üzere çaba sarf etmek.
 
9- Çalışanların; işverenleriyle, sendikaları arasında yapacakları toplu iş    sözleşmelerinden, eşit oranda emeklilerinde yararlanmalarını sağlamak.
 
10-  Emekli haklarından doğan ihtilaflarda ve mevzuatlardan ve diğer her türlü haklardan dolayı zuhur edecek anlaşmazlıklarda üyelerini ve mirasçılarını temsilen davalar açar, açılan davalarda üye ve mirasçılarını temsilen davaya ve husumete ehil olur. Bu davaları izlemek üyelerine ve mirasçılarına adli yardımlarda bulunmak.
 
11-  Üyelerinin haklarını aramak üzere Kamu kurum ve kuruluşları nezdinde teşebbüslerde bulunmak.
 
12-  Uluslar arası emsal teşekküllere üye olabilir, üyesi bulunduğu uluslararası teşekküllere delege, temsilci veya müşahit gönderir.
 
13-  Tüm emeklileri, sendika çatısı altında teşkilâtlandırmaya çalışmak.
 
14-  Üyelerinin maddi ve manevi hakları ile ilgili Emekli Sandığı yasası dahil ilgili bütün mevzuatla ilgili kurs, seminer, konferans, panel, açıkoturum, kurultay vb. eğitim ve kültür etkinlikleri düzenlemek.
 
15- Sağlık, tatil, dinlenme, yaşlılar evi ve spor tesisleri gibi tesisleri kurmak ve işletmek ve kiralamak.
 
16-  Kitaplık, basımevi kurmak işletmek, kitap, dergi, bülten, broşür, gazete ve benzeri yayınlar yapmak.
 
17-  Üyelerinin çıkarları doğrultusunda Yapı ve Tüketim Kooperatifleri, sandıklar, ticari ve sınai işletmeler, kreş, yurt, yaşlılar tatil köyleri, okul gibi ekonomik ve sosyal kuruluşlar kurulmasına yardımcı olmak ve katkıda bulunmak, misafirhaneler açmak.
 
18-  Üyelerden veya bunların dul ve yetimlerinden birisinin hastalıkları halinde muayenelerini ve tedavilerini yaptırmak. Hastanelerle, sağlık ve bakım yurtlarına, Darülacezeye kabullerini sağlamak.
 
19-  Üyelerden veya aile fertlerinden birisinin ölümü halinde ailesine mümkün olabilecek maddi manevi yardımı yapmak.
 
20-  Bakıma muhtaç olan üyelere huzur ve bakımevlerinde yer temin etmek.
 
21-  Üyeleri arasında iyi münasebetler kurulması ve bunun devam ettirilmesi için toplantılar, eğlenceler ve yurtiçi ve yurtdışı geziler tertip etmek.
 
22- Sendika olarak yasalarına ve amaçlarına uygun faaliyetlerini yapabilmek için gerekli her türlü taşınır taşınmaz malları edinmek.
 
23-  Üyeler arasında çıkacak ihtilafları çözmek için hakemlik yapmak.
 
24-  Diğer kamu ve kit emeklileri tarafından kurulmuş bulunan sendikalar, birlikler, federasyon ve konfederasyonlara üye olmak, kurmak, katılmak.
Faaliyetlerinde bulunmaktadır.
 
Bu faaliyetlere katkı sağlamak için tüm memur emeklilerini ve sendikamıza üye olup emekli olan üyelerimizi Türk Emekli-Sen çatısı altında toplanmaya çağırıyoruz.
 
Türk Emekli Sen kurultay, çalıştay, sempozyum, istişare toplantılarında ve emekli üyelerimizin görüşleri, anket, çalışmaları ve alan çalışmaları doğrultusunda oluşturulan emeklilerimizin sorunları ve çözüm yollarıiçin gayret sarf etmektedir ve tüm bu hususların sonuna kadar takipçisidir. 
 
1- Emeklilere sendika kurma hakkı tanınmalı, kamu görevlileri ile birlikte emeklilere de toplu sözleşmeli sendika hakkı verilmeli, emekli maaş artışları toplu sözleşmeyle belirlenmelidir. 
 
2- En düşük emekli maaşı insanca yaşanacak bir seviyeye çıkarılmalı, emeklilere ödenecek asgari emekli aylığı tutarı, yoksulluk sınırının altında olmamalıdır. 
3- Emekliler, devlet ve üniversite hastaneleri ile polikliniklerde muayene ve tedavisi için herhangi bir ek ücret ödememeli, ilaveten ilaç bedeli, ortez, protez gibi iyileştirme araç ve gereç bedelleri devlet tarafından karşılanmalı, sağlık vs. katkı paylarından muaf tutulmalı, ilaçlara sınırlama getirilmemeli, doktorun yazdığı ilaç için ücret farkı ve hastanelere otel ücreti ödememelidir. 
4- Enflasyon karşısında eriyen emekli maaşları, reel enflasyon oranlarında derhal iyileştirilmeli, emeklilere milli gelir artışından refah payı verilmeli, rahat nefes alması sağlanmalıdır. 
5- Enflasyon sepetinin hesabında, emekli maaşlarının %70'ine isabet eden gıda maddesi ve barınma giderlerinin ağırlığı aynı oranda dikkate alınmalıdır 
6- Çalışanlara verilen tedavi gideri harcırahı emeklilere de verilmeli, kamu konaklama tesislerinden yararlanmaları için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 
7- Emekliler için SGK mevzuatı genişletilmeli, huzurevi, dinlenme tesisleri gibi yerlerin kapasiteleri artırılmalı, emekli evleri kurulmalı, huzurevleri ücretsiz olmalı, hiç olmazsa talep edilen ücretler emeklilerin ödeyebileceği miktara düşürülmelidir 
8- Emeklilere eş ve çocuk yardımı ödenmeli, toplu ulaşım, konaklama, konut edinme, banka kredilerinde gerekli indirim ve kolaylıklar sağlanmalı, vefat eden emeklilerin, dul ve yetimlerine ödenen aylıklar, asgari geçim standardının üstünde olmalıdır. 
9- Emeklilere TOKİ'nin ayırdığı ev kontenjanı yükseltilmelidir. 
EĞİTİM ÇALIŞANLARI İLE İLGİLİ GENEL TALEPLERİMİZ 
 
Türk Eğitim-Sen Olarak Hazırladığımız 2018-2019 Yıllarına İlişkin Eğitim Çalışanları İle İlgili Genel Toplu Sözleşme Taleplerimiz
 
Türk Eğitim-Sen olarak, bu ülkeye karşı borçlu olduğumuzu düşünüyor ve bu niyetle faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Ecdadımızdan emanet aldığımız bu güzel ülkeyi, çocuklarımız için her alanda daha güçlü, daha müreffeh ve daha yaşanılır bir ülke olarak yaşatmak öncelikli görevimizdir.
 
Dolayısıyla Türk Eğitim-Sen; çalışan, üreten, yol gösteren, hak eden ve hak ettiğini alan sendikacılık anlayışını ilke edinmiştir. Bu anlayış ve belirlenen Kalite Politikaları doğrultusunda ortaya koyduğu çalışmalarıyla Türk Eğitim Sisteminin sorunlarının çözüm surecine de katkıda bulunmaktadır.
 
Eğitim bilimsel ve gerçekçi belirlenen; hedefleri, planlanması, gerçekçi politikaları, yöntemleri, çağın gereklerine ve toplumsal ihtiyaçlara göre hazırlanmış müfredatı, uygulayıcıları ve çalışanlarıyla birlikte bilimsel bir yöntemle ele alınması gereken bir sistemdir. Sistem ise tüm unsurlarıyla "Olması gerektiği"gibi kurgulanırsa başarıya ulaşabilecektir. Eğitim çalışanlarının beklentilerinin karşılanamadığı, sıkıntılarının çözülemediği bir ortamda, eğitimden istenen düzeyde sağlıklı sonuçlar elde edilemeyeceği de bir gerçektir.
 
Ancak bu süreçte en önemli unsur sistemin uygulayıcılarıdır. Aynı şekilde sistemin uygulayıcılarının da istenen düzeyde olması gerekmektedir. Dolayısıyla eğitim sistemi; hedefleri, planları, politikaları, yöntemi, müfredatı,  uygulayıcıları ve çalışanları ile bir bütündür.
 
 
YARDIMCI HİZMETLER, GENEL İDARE HİZMETLER, TEKNİK HİZMETLER PERSONELİ VE ENGELLİ PERSONEL İLE İLGİLİ TALEPLERİMİZ
 
Fakat uygulamada tüm eğitim çalışanlarının bir bütün olarak ele alınmadığı yadsınamaz bir gerçektir. Behemehâl eğitim çalışanları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ne yazık ki bugüne kadar genel idare hizmetleri, yardımcı hizmetler, teknik hizmetler ve 4/C sınıfında çalışan personel hep ihmal edilmiştir.
 
Üzülerek şahit oluyoruz ki, eğitim çalışanlarının sorunları gündeme getirilirken, ilgililer ve kamuoyu yalnızca yöneticiler ve öğretmenler üzerinde yoğunlaşmakta diğer personel ise unutulmaktadır.
 
Eğitimle ilgili her kurum aynayı öncelikle kendine tutmalı, ortak aklı harekete geçirecek faaliyetleri planlama ve uygulama cesaretini göstermelidir. Eksiklerin, yanlışların söylenmesi üst yönetim tarafından iyileştirme için bir şans olarak görülmelidir. Bilinmelidir ki, hiç eleştirilmemek delilerin ve ölülerin ayrıcalığıdır.
 
 "Eğitimin Görünmeyen Kahramanları" yani şefler, büroda memurlar, veri hazırlama ve kontrol işletmenleri, şoförler, güvenlik görevlileri, aşçılar, ambar memurları, ayniyat saymanları, teknisyenler, mühendisler, 4/C'liler, hizmetliler, engelliler kısaca eğitim emekçilerinin sorunları ve çözüm yollarını oluşturan talepleri yöneticiler tarafından hep görmezden gelinmiştir.
 
Bir meslek gurubunun sıkıntılarını ve çözüm yollarını en iyi o meslek gurubunun mensupları ortaya koyabilir; düşüncesi ile düzenlediğimiz Hizmetli Kurultayları ve Çalıştaylarında bizzat fedakâr eğitim çalışanı arkadaşlarımızın katılımıyla Eğitim Çalışanlarının sorunları ve çözüm yolları tartışılarak oluşturulmuş, basılarak üyelerimize dağıtılmış ve sendika sitemizde yayınlanarak kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.
 
 
 
KADIN EĞİTİM ÇALIŞANLARI İLE İLGİLİ TALEPLERİMİZ
 
Türk kültürü ve Türk tarihinde kadınlarımızın önemli bir yeri vardır. Türk Milletinin 20. yüzyılın başında verdikleri var olma mücadelesinde Erzurum'da Nene Hatun ve Kara Fatma, Adana'da Hatice Hatun, Gördesli Makbule Hanım,  Gaziantepli Yirik Fatma,  Tarsuslu Kara Fatma, Aydın'da Ayşe Hanım, Edirne'de Kara Fatma,  Osmaniye'de Rahime Hatun, İnebolu'da Şerife Bacı, Kahramanmaraş'ta Bitlis Defterdarının Hanımı, Şavşat'ta Çiçek Nene, Artvin'de Nazlı Nene, Mersin'de Safiye Ünlü, İstanbul'da Asker Saime Hanım, Aziziye'de Name Kadın, Rize'de Fethiye Kartal, Çanakkale'de Nazife Kadın, Kastamonu'da Halime Çavuş gibi niceleri kahramanlıklarının yanında, kahramanlar yetiştirerek Türk tarihinde layık oldukları yeri almışlardır. Millet olarak kadınlarımızın hayatın her alanında etkin rol almalarını desteklemiş, onların bu davranışlarını özendirmiş ve onurlandırmışızdır.
 
Dünya'da ve Türkiye'de demokrasinin gelişmesinde kadınların ve kadınlara sağlanan hakların önemli bir yeri vardır. Hatta kadınların sahip olduğu haklar ülkenin gelişmişlik seviyesinin bir nişanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern dünyada kadınların eğitilmesi, eğitilmiş kadınların istihdama katılması, çalışma hayatında yer alan kadınların karşılaştıkları güçlüklerin çözülmesi, milletlerin refah seviyelerinin artmasında büyük bir etkiye sahiptir.
 
Eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri kolunun yaklaşık %44'nü kadın çalışanlar oluşturmaktadır. Bu gerçeğin farkında olan sendikamız kadınların çalışma hayatında etkin olmalarını, hak arama mücadelesinde bilinçlenmelerini sendikal harekete katkı sağlamalarını desteklemektedir. Bu durum, sendikamızın, kadın çalışanların talep ve sorunları hususunda daha etkin çalışmalar yapmasını gerektirmektedir.
 
Türk Eğitim-Sen bu amaçla fedakâr kadın arkadaşlarımızın destekleriyle  "Kadınlar ve Anneler Günü" etkinlikleri, Kadın çalışanların sorunları üzerine çalıştaylar ve kadın kurultayları düzenlemiştir. Bu çalışmalarına da ara vermeden devam edecektir.
 
Kadın çalışanların iş hayatında yer alan diğer çalışanlara göre görevleri birkaç kat daha ağırdır. Çünkü iş dünyasındaki görevlerinin yanında anne ve eş olarak da farklı rolleri bulunmaktadır. Bu nedenle ailelerin sağlam, çocukların mutlu ve toplumların daha huzurlu olabilmesi için doğrudan ve dolaylı olarak bütün çalışanları ilgilendiren, kadın çalışanlara has sorunların özel bir özveri ve gayret ile ivedilikle çözülmesi gerekmektedir. Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonu ve Türk Eğitim-Sen, bu hususu hiçbir suretle göz ardı etmeden bu alandaki çalışmalarını bütün zeminlerde yapmaktadır. Bu gayretlere de hem kamu çalışanları hem kamuoyu şahit olmaktadır.
 
Kadın çalışanlara has sorunlar ve bu sorunlar karşısında Türk Eğitim-Sen'in tavrı her zaman ortaya konulmuştur. Kadın çalışanların sorunlarına yönelik yapılan mücadeleler ve bu mücadelelerin hukuki boyutları açıkça ifade edilmiştir. Burada yer alan pek çok kazanım sistemli, ısrarlı ve demokratik yollarla yapılan mücadeleler sonunda elde edilmiştir.
 
Yıllarca eşinin yanında ve ailenin temel direği olarak bulunmuş ve ailenin, ülkenin yönetiminde çok önemli bir fonksiyon yerine getirmiş olan Türk kadını Cumhuriyetle birlikte ve yıllara göre gittikçe artan bir şekilde çalışma hayatında ve toplumsal hayatta yer almıştır. Kadının toplumsal hayata ve çalışma hayatına girmesi ile birlikte çalışma hayatı da farklılaşmış, tabiri caizse çalışma hayatına da kadın eli değmiştir.
 
Çalışma hayatı tüm çalışanlar için zorluklar barındıran bir alandır.  Her çalışanın yaşadığı bu zorlukların yanı sıra kadın çalışanların da kendine has olarak karşılaştıkları ve yaşadıkları sorunlar vardır. Sorumlu, mücadeleci ve hukuk yoluyla pek çok sorunun çözüm merkezi haline gelmiş Türk Eğitim-Sen, kurulduğu günden beri kadın çalışanların yaşamış oldukları sorunlara da kayıtsız kalmamış, bu sorunların çözümü için çalışmalar yapmıştır.
 
Çalışma hayatının karmaşası içinde pek çok sorunla iç içe yaşamak zorunda kalan kadın eğitim çalışanlarının doğum izni ve süt izni gibi kendilerine özel bir takım sorunları ve hakları da bulunmaktadır. Özellikle doğum izni ile ilgili olarak pek çok engel ve sıkıntıyla karşı karşıya kalan kadın eğitim çalışanları temel bir insan hakkı olan bu olaylarla ilgili olarak zaman zaman mağduriyetler yaşamaktadırlar.
 
Türk Eğitim-Sen bu çalışma ile kadın eğitim çalışanlarının çalışma hayatında karşılaştıkları/karşılaşabilecekleri pek çok sorunun çözümüne katkıda bulunacağına inanmaktadır. Sendikal mücadele içinde daha büyük katkılarına ihtiyaç duyduğumuz kadın eğitim çalışanlarının geleceğe daha güvenle bakabilmelerinin ve daha sorunsuz bir çalışma hayatında yer almalarının yolu da sendikal mücadelemize destektir. Kadın eğitim çalışanlarınca bu destek verildiğinde daha güçlü bir mücadele ortaya konulacağı şüphesizdir.
 
Bir meslek gurubunun sıkıntılarını ve çözüm yollarını en iyi o meslek gurubunun mensupları ortaya koyabilir; düşüncesi ile düzenlediğimiz Kadın Kurultayları ve Çalıştaylarında bizzat fedakâr bayan arkadaşlarımızın katılımıyla Kadın Eğitim Çalışanlarının sorunları ve çözüm yolları tartışılarak oluşturulmuş, basılarak üyelerimize dağıtılmış ve sendika sitemizde yayınlanarak kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.
 
Eğitimle ilgili her kurum aynayı öncelikle kendine tutmalı, ortak aklı harekete geçirecek faaliyetleri planlama ve uygulama cesaretini göstermelidir. Eksiklerin, yanlışların söylenmesi üst yönetim tarafından iyileştirme için bir şans olarak görülmelidir. Bilinmelidir ki, hiç eleştirilmemek delilerin ve ölülerin ayrıcalığıdır.
 
Eğitim Çalışanları unutmamalıdır ki, hizmet kolumuza bağlı diğer işkollarında olduğu gibi eğitim çalışanlarının sorunlarının yegâne çözümü de yüzde yüz sendikalaşmadan geçmektedir. Problemlerin çözümünü arzulayan çalışanların atması gereken ilk adım sendikalaşmak olmalıdır. Ancak o zaman çözüm sürecine katkıda bulunulabilecektir. İşte bu adımı atmakla; şartların şekil verdiği değil, şartlara şekil veren kişilerin azmini ve kararlılığını göstermiş oluruz. Geleceğin bilgi toplumunu oluşturmak istiyorsak eğitimde kaliteyi arttırmak zorundayız. Eğitimde kalite, çok yönlü çalışmalar gerektirir. Ancak hangi sistemi uygularsanız uygulayın; çalışanların mutlu ve huzurlu olmadığı bir ortamda kaliteden, başarıdan bahsedemeyiz. Yöneticiler, varlıklarını değil gelecek nesilleri düşünmek zorundadır. Bu sebeple çalışanların ve onların temsilcilerinin sesine kulak vermelidirler.
 
Eğitim Çalışanları sorunları ve çözüm yollarını oluşturan taleplerinin ilgililerin ve ülkenin gündemine taşınması için gayret gösteren sendikamız; bu amaçla değişik zamanlarda yazılı ve görsel ve işitsel basın açıklamaları, kitlesel basın açıklamaları, dergi, broşür, afiş, bülten vb basın yayın malzemeleri, işyeri sendika ilan panoları, billboardlar, eylem ve etkinlikler, anketler, sosyal medya paylaşımları, dilekçe kampanyaları, hukuki girişimler, Muhalefet partileri, Hükümet, Bakanlık ve Kurum Yetkilileri ile görüşmeler, TBMM'de kanun teklifleri, soru ve araştırma önergeleri, reklam, haberler ve yazışmalar gibi kamuoyu baskısı oluşturma çalışmaları ile sıklıkla gündeme getirilmektedir.
 
Yapmış olduğumuz bütün çalışmalarda bilgiyi doğrudan almayı şiar edinerek her fırsatta kamu çalışanlarıyla doğrudan iletişime geçip, mağduriyeti yaşayan kişiden dinleyerek çözüm noktasında kamu çalışanlarının fikirlerine değer veren sendikamız, Eğitim Çalışanlarında da aynı yolu izlemektedir.
 
Bir meslek gurubunun sıkıntılarını ve çözüm yollarını en iyi o meslek gurubunun mensupları ortaya koyabilir; düşüncesi ile geçmiş yılarda düzenlediğimiz ve ileride düzenleyecek olduğumuz;  Kurultay, Çalıştay, Sempozyum ve İstişare Toplantılarında meslek gruplarının sorunları ve çözüm yolları tartışılarak oluşturulmuş, basılarak üyelerimize dağıtılmış ve sendika sitemizde yayınlanarak kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.
 
Burada gündeme getirilen sorunlar ve çözüm yollarını oluşturan talepler ile o yıl ki yapılacak Toplu Sözleşme öncesi ve Kurum İdari Kurul toplantıları öncesi üyelerimizin görüşleri, anket, çalışmaları ve alan çalışmaları doğrultusunda tespit ettiğimiz sorunlar ve çözüm yollarını oluşturan talepler; Toplu Sözleşme Masaları, Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) toplantıları, Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantıları ile Kurum İdari Kurulları toplantılarında gündeme getirilerek çözüm yolları aranmaktadır.
 
Türk Eğitim Sen; Eğitim Çalışanları sorunları ve çözüm yollarını oluşturan taleplerini, ilgililerin ve ülkenin gündemine taşımak için her fırsatta, her düzeyde, her süreçte ve her ortamda dile getirmektedir.
 
Bu anlamda, Türk Eğitim Sen her türlü gayreti ortaya koymaktadır. Fakat Hükümetlerin memurlara karşı olumsuz bakış açısı, memurların sendikalaşma oranının hala yeterli düzeyde olmaması, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Kanunu'nun, Grev hakkı vermemesi ve sendikalara üye olmayanlarında alınan haklardan faydalanması bu taleplerin çözümünü geciktirmektedir.
 
Modern toplumların ve demokrasi ile yönetilen devletlerin olmazsa olmazı taleplerin meşru zeminlerde dile getirilmesidir. Dile getirilen taleplerin kolay elde edilmediği veya ısrarlı talepler ve ortaya konulan eylemler sonunda alındığı aşikârdır. Dünyanın gelişmekte olan ve gelişmiş toplumları, haklarını aramada profesyonel olarak ya yardım almakta ya da bir araya gelerek haklarını birlikte talep etmektedirler. İnsanlık tarihinin bu anlamda en önemli mücadelelerinden birisi de çalışma hayatında verilmektir.
 
Çalışma hayatında bu görevi üstlenen sivil toplum kuruluşları sendikalardır. Hak arama kavramı ile özdeşleşen Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonu ve Türk Eğitim-Sen, çalışanların, üyelerinin hak arama mücadelesinde öncülük yaparak önemli bir aktör olmuştur. Gerek sorunları tespit etme, gerek sorunlara çözüm üretme noktasında gerekse bu hakların meşru zeminlerde savunulmasında her zaman fark yaratmıştır.
 
Türk Eğitim-Sen söylem ve eylem gücüyle yalnız üyelerinin değil tüm eğitim çalışanlarını ilgilendiren meselelere asla duyarsız kalmamıştır.  Türk Eğitim-Sen çalışma hayatına önemli bir soluk getirmektedir. Üyelerinin ve eğitim çalışanlarının taleplerini dile getirirken; çalışanların, üyelerin, iş yeri temsilcilerinin, şube yönetimlerinin, uzmanların, hukukçuların ve bilim insanlarının görüşlerini alarak sistemli ve tutarlı çalışmalar ortaya koymaktadır. Ülkemiz uzun yıllar neyi neden savunduğunu; neye neden karşı olduğunu bilmeyen sivil toplum kuruluşları nedeniyle zaman, emek ve enerji kaybı yaşamıştır. Türk Eğitim-Sen bu hususta net söylemler belirleyerek, bunu her platformda dile getirmekte; demokratik yöntemlerle taleplerini sonuca ulaştırmaktadır.
 
Eğitim çalışanlarının gerçek gücü olan ve sadece onların hak ve çıkarları noktasında hareket eden Türk Eğitim-Sen büyük bir mücadele ve başarı öyküsüdür. Kendisine hep haklı olmayı, haktan yana olmayı ve haktan güç almayı düstur edinen Türk Eğitim-Sen, eğitim çalışanları için çok önemli çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar neticesinde onlar lehine çok önemli kazanımlar elde edilmiştir.
 
Kazanılmış hakların korunması, taleplerimizin bir an önce karşılanması ve demokratik yollarla dile getirdiğimiz öngörülerimizin dikkate alınması için çalışma hayatında olduğu gibi sendikal mücadelede de eğitim çalışanları etkin olmak zorundadır.
 
Türk Eğitim Sen kurultay, çalıştay, sempozyum, istişare toplantılarında ve üyelerimizin görüşleri, anket, çalışmaları ve alan çalışmaları doğrultusunda oluşturulan eğitim çalışanlarının sorunları ve çözüm yollarıiçin gayret sarf etmektedir ve tüm bu hususların sonuna kadar takipçisidir.
 
Gerek Toplu Sözleşme Masaları, Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) toplantıları, Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantıları ile Kurum İdari Kurulları toplantılarında dile getirdiğimiz ve aşağıda yer verdiğimiz sorunlar ve çözüm yollarını oluşturan taleplerin en kısa zamanda çözülmesini diliyoruz.
 
KAMU İSTİHDAM YAPISI
 
Amaç: Kamu görevlilerinin iş güvencelerinin kaldırılması girişimlerinden vaz geçilmesi, 657 sayılı Kanunun 4. maddesinin "B" ve "C" fıkraları uyarınca çalıştırılan personel ile vekil ebe, hemşire, imam, aile sağlığı merkezlerinde görev yapan kamu dışı sağlık personeli ve usta öğreticilerin memur kadrolarına geçirilmesi, kamuda sözleşmeli ve geçici personel çalıştırılması uygulamasına son verilmesi, idari hizmet sözleşmeli personelin hukuki statülerinin belirlenmesi, memur işi yapan kamu işçilerinin de talepleri halinde memur kadrolarına atanmalarının sağlanması ve kamuda istikrarlı ve sürdürülebilir bir istihdam rejiminin oluşturulması
 
İktidar kaynaklı birçok haberde, devlet memurlarının sınırsız bir iş garantisine sahip olduğu, ömür boyu iş garantileri olduğu şeklinde, hiç de doğru olmayan, açıklamalara şahit olmaktayız. Kamuoyuna yansıyan açıklamalardan siyasi iktidarın, kamu kesiminde memurluk güvencesini yok etmeye, tek tip istihdam modeli diyerek memurları çalışan adıyla özel sektör işçileriyle aynı potada eritmeye ve iş güvencesini kaldırmaya çalıştığı görülmektedir.
 
Memurluk güvencesinin kaldırılması, işçi ve memurların çalışan olarak aynı statüde değerlendirilmesi, kamudaki bütün çalışanların siyasi iktidarın iradesi yönünde hareket etmesi ve istenildiğinde işten çıkarılabilmesi fiilen devlet mekanizmasının değişmesini de zorunlu kılacaktır.
 
Memurların iş güvencelerinin kaldırılması, yalnızca iş hukuku açısından değil kamu idare hukuku açısından da iyi irdelenmelidir. Memurun iş güvencesinin kaldırılmasının, kamu hizmetlerinin liberal, kapitalist sistemin yarattığı piyasanın normal işleyiş unsurlarına adapte edilerek, tüm kamu hizmetlerinin kârlılık esasına yürütülmesine neden olmasının yanında bildiğimiz anlamdaki egemen devlet kavramının tartışmaya açılması gibi idari sorunlar doğuracağı da açıktır. Bu bakımdan terör bölgelerinde yaşanan sorunlar da göz önünde bulundurulduğunda, memurların iş güvencesinin kaldırılması ya da gevşetilmesi gibi düşüncelerden vazgeçilerek kamu istihdamının güvence temelinde yeniden şekillendirilmesi, devletimizin geleceği açısından en doğru karar olacaktır.
 
22 Mart 2016 tarihinde dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, kamu kurum ve kuruluşlarında alt işveren tarafından istihdam edilen taşeron çalışanlarının kadroya geçirilmesine ilişkin kanun tasarısı çalışmalarının tamamlandığını ifade etmiş, "Taşeron sorunu çözüldü" demiştir. Ancak aradan geçen 1 yıla rağmen bu konuda hiçbir gelişme kaydedilmiş değildir. Bu noktada, yeni mağduriyetler yaratılmadan kamudaki tüm taşeron işçilerinin ayrım yapılmaksızın güvenceli bir şekilde kadroya geçirilmesi hakkaniyete daha uygun olacaktır.
 
Bununla birlikte kamuda 657 sayılı Kanunun 4-A, 4-B, 4-C maddeleri ile kadrolu, sözleşmeli, geçici ve vekil gibi adlar altında personel çalıştırılmakta; 5258 sayılı Kanun, 4924 sayılı Kanun, 5393 sayılı Kanun, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, İdari Hizmet Sözleşmesi kapsamı gibi çok çeşitli statüde personel istihdam edilmektedir. Aynı kurum içinde aynı işi yapan ancak tabi oldukları yasal mevzuatın farklı olması nedeniyle; maaşları, emeklilik hakları, iş güvenceleri, sosyal ve özlük hakları farklı olan kamu görevlileri bulunmaktadır.
Türkiye Kamu-Sen'in uzun yıllar boyunca sözleşmeli personellerimiz adına sürdürdüğü mücadelenin temelinde; sözleşmeli personel çalıştırılması uygulamasının uluslararası sözleşmelerde tanımlanarak, ülkelere tavsiye edilen düzgün iş, "decent work" kavramına uygun olmadığı, kamu istihdamına güvencesizliği yerleştirdiği, çok başlı bir uygulamanın önünü açtığı ve karmaşık bir istihdam yapısı doğurduğu gerekçeleri yatmaktadır. Dolayısıyla hazırlandığı iddia edilen kanun taslağının, taşeron işçileri kadroya almak dışında, kamudaki çok başlı ve karmaşık istihdam yapısını değiştirmeyeceği açıktır. Kaldı ki, 4/C'li personel ile memurların yaptıkları görevleri ifa eden kamu işçilerinin kadroya geçirilmesi konusunda çalışma yapılmasına dair Kamu İşveren tarafı ile kamu görevlileri sendikaları arasında kabul edilmiş bir mutabakat olduğu halde, şu ana kadar herhangi bir işlem yapılmadığı da görülmektedir.
 
Kamu istihdamında yeknesaklığın ve adaletin sağlanabilmesinin yolu, kamudaki çok başlı yapıyı sonlandırmaktan ve tüm çalışanların iş güvencesi, sosyal haklar, toplu sözleşmeli ve grevli sendikal hak ve izin haklarını da içeren, insanca yaşayabileceği bir ücret aldığı, asli ve süreklilik arz eden kadrolu statüye kavuşturulmasından geçmektedir.
Bu doğrultuda, taşeron işçilerinin kadroya geçirilmesine ilişkin hazırlanacak tasarıya, kamu personel rejimindeki aksaklıkların başlıca nedeni olan farklı hukuki statü çerçevesinde istihdam edilen kamu dışı aile sağlığı çalışanları, vekil, İdari Hizmet Sözleşmeli, 4/C'li, 4/B'li, 5393 sayılı Kanuna ve diğer mevzuat hükümlerine tabi güvencesiz personelin de dâhil edilerek söz konusu personelin de kadroya geçirilmesi sağlanmalıdır.
 
SENDİKAL VE DEMOKRATİK HAKLARLA İLGİLİ TALEPLERİMİZ
 
1. Kamu görevlilerinin grev ve siyasete katılma hakkı İLO standartlarına göre düzenlenmelidir.
 
2. Protokol Yönetmeliği'nin değiştirilerek, sendikaların protokollerde yer alınması sağlanmalıdır.
 
3. Sendikaların şube yöneticilerinin ve ilçe temsilcilerinin görev yaptığı sürelerin yöneticilikte geçen süreden sayılması için yasal düzenleme yapılmalıdır.
 
4. Milli Eğitim Bakanlığı, İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinde, üniversite ve Yurt-Kur'da sendika odaları tahsis edilmelidir.
 
5. 2577 idari yargılama usul kanununun 28. Maddesine; "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis etmeyen veya eylemde bulunmayanlar hakkında 1 yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilir. Ve meydana gelen maddi zararlar ödettirilir" ibaresi eklenmelidir
 
6. Memurun basın-yayın kuruluşlarına görüş ve düşüncelerini açıklayabilmesi sağlanmalıdır.
 
7. 4688 sayılı Kanun'un l8.maddesi gereği aylıksız izinli olan Sendika yönetim kurulu üyelerinden idareci olanların, Yönetici Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği gerekçe gösterilerek idarecilik görevleri üzerlerinden alınmaktadır. Yönetmelik maddesi Kanunun ilgili maddesine göre yeniden düzenlemelidir.
 
8. İllerde de KİK benzeri kurulların oluşturularak yetkili sendikalarla birlikte, yerele ait sorunların veya çalışmaların tespit edilebileceği ve çözüm bulunabileceği toplantılar yapılmalıdır.
 
9. Sendika görevlilerince üyelere ulaştırılması için il ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne teslim edilen sendika evraklarının, okul-kurum evrak gözlerine dağıtımı yapılarak, evrakların görevlilerce işyerlerine ulaştırılması sağlanmalıdır.
10. Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'na konulan çalışma hayatına ilişkin çekinceler kaldırılmalıdır.
 
11. Yüksek Planlama Kurulu'na toplu sözleşmelerde temsil edilen konfederasyon temsilcilerinin de katılımının sağlanması için gerekli yasal değişik yapılmalıdır.
 
12. 4688 sayılı yasa kapsamında personel çalıştırılan tüm kamu kurum ve kuruluşlarının kamu görevlileri ile ilgili tüm kurul ve komisyonlarına sendika temsilcilerinin katılımına yönelik mevzuat değişikliği yapılmalıdır.
 
13. Sendika yönetim kurulu üyelerinin il ve ilçe temsilcileri ile işyeri temsilcilerinin sendikal faaliyetler kapsamında izin kullandıkları günlerde ek derslerinin kesilmesi uygulamasına son verecek düzenlemeler yapılmalıdır. Sendika ilçe temsilcilerine de haftada bir gün sendikal izin verilmelidir.
 
14. Sendika yöneticilerinin sendikal faaliyet ve açıklamaları nedeniyle haklarında soruşturma açılmasının önüne geçilmelidir
 
15. 15-4688 Sayılı Yasa gereğince aylıksız izne ayrılan sendika yöneticilerine, sendika merkezinin bulunduğu yere tayin hakkı verilmeli, bu durumda personelin eğitim çalışanı olan eşlerinin de özür grubundan yer değiştirmesi yönetmelikle düzenlenmelidir.
 
4/B'li Sözleşmeli, 4/C'li Geçici Personel, Vekil Olarak Görev Yapan Personel ve Kamu İşçileri;
 
657 sayılı Kanunun 4. maddesinin "B" ve "C" fıkraları kapsamında istihdam edilen personel ile 5393 sayılı Kanun gibi diğer mevzuat hükümlerine göre sözleşmeli, geçici, vekil, kamu dışı gibi adlar altında çalışan personelin ve usta öğreticilerin tamamı ilgili kanunun 4. maddesinin "A" fıkrasında çalışan kadrolu memur olarak değerlendirilmelidir.
 
Bununla birlikte geçici işçiler ile 4. maddenin "D" fıkrası kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarında memur işi yapan kamu işçileri de talepleri halinde bir defaya mahsus olarak memur kadrolarına atanmak üzere ilgili maddenin "A" fıkrası kapsamında değerlendirilmelidir. Böylelikle kamuda personel statüleri memurlar ve kamu işçileri olarak belirlenmeli, güvencesiz ve esnek istihdam modelleri Kanundan çıkarılmalıdır.
 
İdari hizmet sözleşmesi ile istihdam edilen personelin tabi olduğu kanuna ait karmaşaya son verilmeli, hukuki statüleri belirlenmeli, sözleşme metninin 101. maddesinde, sözleşmeli personelin işten çıkarılmasını tamamen idarenin keyfine bırakarak iş güvencesini yok eden hüküm çıkarılmalıdır.
 
657 sayılı Kanunun 5. madde metni Kanunun 4. maddesinde yapılacak değişikliğe paralel olarak "Bu Kanuna tabi kurumlar, dördüncü maddede yazılı iki istihdam şekli dışında personel çalıştıramazlar." şeklinde değiştirilmelidir.
 
Kamuda, iş güvencesiz vekil memur çalıştırılmasına imkân sağlayan 657 sayılı Kanunun 86. maddesinin 1. paragrafındaki "veya açıktan" ibaresi ile 3. ve 4. paragrafları madde metninden çıkartılmalı, vekil imam ve benzeri çalışanlar kadroya geçirilerek kamuda iş güvencesi olmayan vekil personel çalıştırılması uygulaması son bulmalıdır.
 
4/C'li personel arasındaki kurumlara göre değişen sözleşme farklılıkları giderilmeli, tüm sözleşmeler aynı şartlarda ve tek tip olarak hazırlanmalıdır.
 
6245 sayılı Kanunda gerekli değişiklikler yapılarak 4/B ve 4/C'li personele de nakil harcırahı verilmelidir.
 
4/C'li personelin de özür tayininden faydalanması sağlanmalıdır.
 
4/C'li personelin görev tanımı yapılmalı ve söz konusu personelin eğitim durumu, tecrübesi 
ve özelleştirilen kuruluştaki işi dikkate alınarak görevi ve görev yeri belirlenmelidir.
 
4/C'li personelin yıllık izin, refakat izni, hastalık izni ve ücretsiz izin hakları diğer kamu personeli ile eşitlenmelidir.
 
Tüm kamu çalışanları için görev tanımı yapılmalı, 657 sayılı Kanunun 45. madde hükümleri çerçevesinde hiçbir memur, hizmet sınıfı dışında ve görev tanımında olmayan işlerde görevlendirilmemeli, Devletin asli ve sürekli görevlerinin yalnızca kadrolu memurlar eliyle gördürülmesi sağlanmalı, taşeronlaşma ve hizmet alımı uygulamasına son verilmelidir.
 
Aynı konu hakkında farklı kurumlar için çıkarılan yönetmeliklerdeki uyumsuzluklar kaldırılarak aynı konudaki bütün yönetmeliklerin aynı şartları taşıması sağlanmalıdır.
 
KAMUDA PERFORMANS DEĞERLENDİRME SİSTEMİ
 
Genel olarak ele alındığında verimlilik; bir üretim ya da hizmet sisteminin ürettiği çıktı ile bu çıktıyı yaratmak için kullanılan girdi arasındaki ilişkidir. Bu nedenle verimlilik, çeşitli mal ve hizmetlerin üretimindeki emek, sermaye, arazi, malzeme, enerji, bilgi gibi kaynakların etkin bir şekilde kullanılması anlamına gelmektedir. Yüksek verimlilik ise aynı miktardaki kaynakla daha çok üretmek ya da aynı girdiyle daha çok çıktı elde etmektir. Performans ise çalışanlar açısından ele alındığında, bir çalışanın verimliliğe olan katkı düzeyi olarak tanımlanabilir.
Dolayısı ile kamu yönetiminde performans ölçümünü gerekli gören anlayış öncelikle kamu hizmetlerinin verimliliğini sorgulamaktadır. Kaldı ki, özellikle siyasetçiler yıllardır kamu hizmetlerinin verimsizliğinden dolayı kamu görevlilerini sorumlu tutmakta, kamu görevlilerinin sayılarının fazla olduğunu iddia etmekte, birçok kamu görevlisinin ise hiç çalışmadığını ve mal ve hizmet üretimine katkıda bulunmadığını ifade etektedirler. 
 
Buna göre performans ölçümünü gerekli gören algının temelinde iki önyargının yattığını söylemek mümkündür:
 
1- Türkiye'de kamu personeli verimli çalışmamaktadır.
 
2- Aynı sayıdaki kamu personeli ile daha fazla hizmet üretilebilir.
 
Türkiye Kamu-Sen olarak biz her iki önyargının da doğru olmadığı inancındayız. Çünkü bir çalışan grubunun verimli olmadığı ve etkinliğinin artırılması gerektiği kanısının somut veriler yoluyla ortaya konulması gerekmektedir. Buna karşın ne uluslararası ölçekte bir araştırma yapılarak, Türkiye'deki kamu görevlilerinin ürettiği hizmetlerin kalitesi kıyaslanmış ne de ülke içinde kendine has bir değerlendirme yapılmıştır. Kamu personelinin performansının zorlama dışında hangi kıstaslarda artırılacağı belli değildir. Eğer kıstas olarak Avrupa ya da OECD ülkeleri örnek alınacaksa, bu durumda Türkiye'deki kamu görevlilerinin maaş seviyelerinin ve çalışma şartlarının bu ülkeler seviyesine çekilmesi, daha sonra performans değerlendirmesi yapılması gerekmektedir.
 
Kamu personelinin performansını değerlendirmek için öncelikli olarak, o personelden beklentilerin ortaya konulması şarttır. Başka bir ifade ile personelin tamamının görev tanımının eksiksiz bir şekilde yapılması gerekir. Etkin bir hizmet sunumu için ise bir işin kaç personelle, ne kadar sürede yapılacağının belirlenmesi gerekir. Oysa Türkiye'de kamu görevlilerinin görev tanımları dahi yapılmamıştır. Diğer ülkelerle kıyaslandığında Türkiye, nüfusa göre en az kamu görevlisinin çalıştığı ülkeler arasında en üst sıralarda yer almaktadır. Yani kendisinden ne beklendiğini dahi bilmeyen bir çalışan gurubunun az sayıda personelle, çok sayıdaki vatandaşa hizmet götürmesi beklenirken bir taraftan da verimsizliği üzerinde görüş beyan ediliyorsa burada bir art niyet aramak gerekmektedir. Personel verimliliğinin artırılması için çalışma ortamından, özlük haklarına, mali haklarından, sendikal haklarına ve iş yerlerinde uygulanan mobbing ve baskıya kadar geniş bir yelpazede ele alınması gereken sorunları varken, kamudaki bütün aksaklıkların personelden kaynaklandığını varsaymak akılcı ve gerçekçi bir yaklaşım değildir.
 
Performans sistemi hizmet yerine verimliliği; kamu yararı ilkesi yerine ise kârı ya da müşteri memnuniyetini önceler. Bu şekliyle performans sistemi kamu kurum ve kuruluşlarına özel sektör anlayışını yerleştirmeyi amaçlayan, devlet yönetimini ticari anlayışa dönüştürecek, kamu görevlisini, içinde bulunduğu çalışma grubundan soyutlayarak tüm kamu çalışanlarını birbirine rakip haline getirecek ve kamu yararı ilkesini yok edecek bir nitelik taşımaktadır.
Kaldı ki, performans sistemi, genel olarak süreci değil sonucu değerlendirdiği için özellikle kamu hizmeti üretenlerin bir birim hizmet üretmek için ortaya koyduğu çabayı ve bu hizmeti üretirken uymak zorunda olduğu yasal mevzuatı, prosedürü ve titizlik ilkelerini ne denli göz önünde bulundurduğu gerçeğini yok sayar. Başka bir ifade ile performans sistemi, bir kişinin ne kadar çok çalıştığına değil ne kadar çok ürettiğine dayanan bir anlayışı ifade eder.
 
Performans, işyerindeki herkesi birbirinin rakibi haline getirir, çünkü toplam kaliteyi değil bireysel değerlendirmeyi esas alır. Dolayısıyla her çalışan, çalıştığı gruptan ayrılarak bireysel performansını yukarılara taşımak ve grup içerisindeki herkesten daha başarılı olmak zorundadır. Bireyselci toplumların bakış açısına göre her birey diğer insanlardan / toplumdan ayrı bir varlıktır. Bu yüzden bu toplumlarda "ben" bilinci baskın olarak gözükür ve karşılaştırmalar birey bazında -yani "ben" "sen" şeklinde- yapılır. İşte performans sisteminin özünde de bu bireyselci anlayış vardır ve her çalışan aynı birimde birlikte hizmet ürettiği bir başkasıyla kıyaslanır. Bu da grup dayanışmasını, ortak hareket etme bilincini ve kurumsal hedeflere ulaşma gayretini yok edecek bir durumu ortaya çıkarır.
 
Performans ölçümü reel sektörde ve klasik üretim yapılan işletmelerde kısmen kabul edilebilecek bir değerlendirme kriteri olarak görülürken, özellikle hizmet üretilen birimlerde, çıktının metre, kilogram, cm, küp gibi ölçütlerinin olmayışı, değerlendirmeyi tam olarak subjektif unsurlara dayanan ve güvenilirliği tartışılan bir yapı haline getirecektir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında siyasallaşmanın bu denli arttığı dönemde, kamuda çalışan geniş kesimler için başarı değerlendirilmesinin yapılmasında siyasi ve kişisel kayırmacılığın ön plana çıkması beklenen gelişmedir.
 
Kamu yönetimi, özel sektörden iki önemli noktada ayrılır:
 
1-Kamu yararını ön plana çıkaran kamu politikası ve teşkilatlanması açısından,
 
2-Bürokratik yapılanmayı ön plana çıkaran devlet kültürü açısından.
Kamu yararının ön planda olduğu durumlarda, performans ölçümü için gerekli olan kamu kurumlarının hedeflerini kesin bir şekilde tanımlayamazsınız. Çünkü kamu hizmeti ve yararı, kârlılık ve maliyet analizleriyle ölçülemez. Kaldı ki kamu kurumlarının performans değerlendirme sonuçları da güvenilir olmayabilir. Çünkü kamu yöneticilerinin politik davranışları ve statüleriyle ilgili gelecek kaygıları verdikleri kararları, özellikle idari kararları etkiler.
 
"Kamu hizmetinin" üstün özelliği olan "kamu yararının" karmaşık yapısı ve dikkate almak zorunda olduğumuz nitelikleri açık değildir. Bu durumda kriterleri belli olmayan performansın ölçümü nasıl yapılacaktır? Bu nedenle performans sistemi kamu yönetiminde tuzaklarla ve boşluklarla doludur.
 
Performans sisteminin bir başka vazgeçilmezi ise çalışanlara hedefler verilmesi ve bu hedeflere ulaşma oranının değerlendirilmesidir. Kamu hizmeti yürütmekte olan memurlara verilecek somut hedefler hangi kriterlerde ve nasıl belirlenecektir? Dış İşleri Bakanlığı'nda görev yapan bir memura, bir şoföre, bir polis memuruna ne hedefi verilecektir? Dolayısıyla, kamudaki her memura somut, elle tutulur bir hedef verilmesi mümkün değildir.
 
Kamuda, hiçbir memurun görev tanımı tam olarak yapılmamışken, memurların pek çoğunun üzerinde birden çok görev ve sorumluluk bulunmaktayken hatta yapacakları işler belirtildikten sonra "amirlerinin verdiği diğer görevleri de yapar" ifadesi ile her türlü işi yapmakla mükellef olan memurların varlığı, kamuda performansın ölçütlerini imkânsız hale getirmektedir.
Görülmektedir ki, yıllardır memurluk güvencesini yok etme çalışmaları performans sistemiyle birlikte yeni bir boyut daha kazanmıştır. Bu yolla kamu görevlilerinin tamamına sürekli performans hedefi verilecek, performanslar subjektif kriterlere bağlı olacak, memurlar üstleriyle birlikte kendi astları, iş arkadaşları ve vatandaşlar tarafından değerlendirilecek, kamuda çalışma barışı yok edilerek bireyselleşme körüklenecek, kamu yararı ve kanuna uygunluk kriterleri ikinci plana atılacaktır.
 
Subjektif bir şekilde değerlemeye tabi tutulan kamu görevlisine de görev değişikliği ve sürgün yolu açılarak memurluk güvencesine en büyük darbe vurulmuş olacaktır. Dolayısıyla kamuya performans sistemini getirmeyi amaçlayan bu anlayış, kamu görevlilerinin özel kesim işçi mantığıyla çalıştırıldığı, kamu yararının yok edilerek sonuç odaklı yaklaşımların ön plana çıkarıldığı, tüccar devlet anlayışının hâkim kılındığı bir yapıyı amaçlamaktadır.
 
Kaldı ki, öğretmen olarak görev yapmakta iken Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ekinde yer alan Değerlendirme Formuna göre yapılan değerlendirme sonucunda verilen performans değerlendirme puanına yapılan itirazın reddine ilişkin işlemlerin iptali talebiyle açılan davalarda; Manisa 1. İdare Mahkemesi'nin 2016/900 E., 2017/612 K. sayılı ve 30.03.2017 tarihli, Manisa 2. İdare Mahkemesi'nin 2016/883 E., 2017/609 K. sayılı ve 30.03.2017 tarihli ve Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin 2016/1032 E., 2016/1184 K. sayılı ve 20.10.2016 tarihli kararlarında; objektif ölçütler ve somut gerekçeler ile dayanakları ortaya konulmak suretiyle değerlendirme yapılmaksızın tesis edilen işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilerek, dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.
 
 
MÜLAKATA DAYALI ATAMALAR
Görevde yükselme sınavlarının ihtiyaç bulunan kurumlarda en geç 2 yıl içinde açılması zorunlu hale getirilmeli, sınavların merkezi olarak yapılması sağlanmalı, bu çerçevede vekâleten görevlendirme yapılmamalıdır.
 
Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelik'te liyakat ilkesini zedeleyen maddeler iptal edilmeli, bu çerçevede özellikle görevde yükselme sınavlarından muaf tutulacak görevleri genişleten, görevde yükselme sınavına katılabilmek için belirli bir süre çalışmış olma şartını kaldıran, bütün kademlerde unvan değişikliklerine sözlü sınav şartı getiren hükümler kaldırılmalıdır.
 
15 Temmuz süreci ile ortaya çıkan birlik, beraberlik ve dayanışma arzusunun tamamen sübjektif nitelik taşıyan sözlü sınavlarla kırılıyor olması, kamuoyunun beklentilerine uygun değildir. Kamuoyu, bugüne kadar kopya, adam kayırma, iltimas geçme gibi nedenlerle kamuda zedelenmiş olan liyakat ilkesinin hem ilk atamalarda hem de görevde yükselme ve unvan değişikliklerinde hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde, tamamen objektif kriterler çerçevesinde gerçekleşmesini beklemektedir. Oysa sözlü sınav
doğası gereği daima içinde kişisel değerlendirmeleri barındırmaktadır.
 
Bu bakımdan kamuda mülakata dayalı atama ve görevde yükselme işlemlerinden bir an önce vazgeçilmeli, atamalarda objektif ölçüm kıstaslarına dayanan KPSS ile, görevde yükselmelerde yazılı sınav ve tecrübe dikkate alınmalıdır.
 
SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN UYGULAMASI VE ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMEN SORUNU
 
Bilindiği gibi sözleşmeli öğretmen uygulaması mevcut iktidar tarafından hayata geçirilmiş, yine iktidar tarafından 2011 yılında bu uygulamaya son verilmiştir.
 
2002 yılında 72 bin olan ataması yapılmayan öğretmen sayısı bugün 400 bini aşmıştır. AB ülkeleri ile kıyaslandığında ülkemizde öğretmen açığının açıklanan rakamların en az 2 kat üzerinde, 200 bin dolayında olduğu görülmektedir. Norm kadroya göre ülkemizde 106 bin öğretmen açığı olduğu ifade edilirken 63 bin de ücretli öğretmen olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. İfade edilen öğretmen açığı rakamı, mevcut şartlarda gerçeklerle örtüşmemekte, bir sınıfta 60-70 öğrencinin eğitim gördüğü adeta unutulmaktadır. Okullarımızı eğitim görülebilir bir noktaya taşımak, çocuklarımızın gelişmiş ülkelerdeki gibi 10-15 kişilik sınıflarda eğitim görmelerini sağlamak için yüzbinlerce yeni öğretmene ihtiyaç bulunmaktadır.
 
Ücretli ve sözleşmeli öğretmenlik sistemi ise yer değiştirme hakkının kısıtlandığı, çağdışı bir yöntem olarak öğretmenlerimizin prangalandığı bir sistemi yeniden hortlatacaktır. Bu bakımdan iktidarın daha önce sorunlara yol açması nedeniyle vazgeçtiği sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına yeniden başlanması kaygı vericidir. Sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmeli, ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilerek ihtiyaca uygun kadrolu atama yapılmalıdır.
 
KAMU GÖREVLİLERİ LEHİNE ÇIKMIŞ MAHKEME KARARLARI
 
Bir ülkede huzur ve barışın sağlanması ancak adaletin tesis edilmesi ile mümkündür. Ülkede adalet dağıtan yargı mekanizmasına müdahale etmekten kaçınılmalı, yargı kararları aleyhimize dahi olsa uygulanmalıdır.
 
Ne yazık ki, bugün kamu kurum ve kuruluşlarında yaşanan türlü adaletsizlikler nedeniyle mahkeme kapılarında dolaşmakta, haklarındaki olumlu mahkeme kararları ise idare tarafından keyfi bir tutumla uygulanmamaktadır. Özellikle Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarında kamu görevlilerinin mahkeme kararlarının uygulanmaması nedeniyle yaşadığı mağduriyet hat safhaya çıkmış durumdadır.
 
Ülkede sükûnetin sağlanması ve adaletin tesis edilmesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin sözde kalmaması için kamu görevlilerimiz  hakkında alınan olumlu mahkeme kararları derhal uygulanmalıdır.
 
AYRIMCILIK
 
Mevcut iktidar döneminde kamuda 1 milyona yakın atama yapılmıştır ancak özellikle üst düzey görevlendirmeler, vekâletle yürütülmeye çalışılmaktadır. Vekâletle yürütülen üst düzey görev sayısı binleri bulmuştur. Zaman zaman yüksek maaş için aynı göreve hem asaleten hem de vekâleten görevlendirmeler yapılabilmektedir.
 
Çalışanları ilgilendiren kanun ve düzenlemelerde sendikaların ve ilgili meslek odalarının görüşleri alınmaktan kaçınılmakta, yapılan toplantılar bir formaliteden ibaret kalmaktadır. Kamudaki atama ve terfilerde liyakat ve beceriden çok siyasi görüşü önceleyen bir sistem oluşmaya başlamıştır.
 
Kariyer ve liyakat ilkelerine uymayan atamalar dolayısı ile kamu hizmetlerinin aksadığı belirtilmektedir. Atama, nakil, terfi ve tayinlerde iktidar partisinin il yöneticilerinin onayına başvurulmakta, kamudaki en basit işlemler dahi siyasi müdahalelere açık hale getirilmektedir. 
 
Memurlara yapılan sendikal baskılar hat safhaya ulaşmış durumdadır. Memurlar, ikna odalarına alınarak yandaş sendikaya üye olmaya zorlanmaktadır. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ve Türk Ceza Kanunu hükümleri çiğnenerek, Türkiye Kamu-Sen'e bağlı yüzlerce şube başkanı, işyeri temsilcisi ve şube yönetim kurulu üyesi sürgüne gönderilmiştir.
Konu ILO'ya şikâyet edilmesine rağmen sendika başkanlarımız ve genel merkez yönetim kurulu üyelerimiz hakkında soruşturma açılmış, bazıları görevden alınmış ve mahkeme kararıyla görevlerine iade edilmişlerdir.
 
Bu nedenle kamuda yaşanan bu ayrımcılığa bir son verilmeli, bütün memurlara ve sivil toplum kuruluşlarına eşit yaklaşım sergilenmelidir.”
 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.