Abdulmuttalip PİLATİN

Abdulmuttalip PİLATİN

Bu Döviz Kuruna Ne Oluyor - Olacak?

İçerisinden geçtiğimiz bu zaman diliminde Türkiye’de hem siyasi hem de ekonomik olarak önemli olaylar vuku bulmakta. Bir yandan Suriye’deki gelişmeler, bir yandan AB ile yaşanan sıkıntılı süreç, bir yandan son dönemde artan PKK/DAEŞ/FETÖ terör eylemleri, kredi derecelendirme kuruluşlarının not azaltmaları, diğer yandan yeni başkan seçilen Trump’ın, bundan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik, siyasi ve dış politikada ortaya koyacağı politikaların belirsizliği ülkemizi etkiliyor. Bunun üstüne bir de Başkanlık sistemine geçişin ilk adımı olan anayasa değişikliği nedeniyle gergin siyasi süreç eklenince, ülkemizin içerisinden geçtiği bu durumunu kullanmak isteyen çevreler harekete geçti. Bu gelişmelerin de etkisiyle ülkemizde Amerikan Doları ve Avrupa Birliği ortak para birimi Euro’da aşırı ve ani değerlenmeler olduğunu gözlemliyoruz.

Ekonomik göstergelere bakıldığı zaman dövizdeki bu aşırı değerlenmeleri tam olarak anlamlandırmak pek mümkün görünmüyor. Fakat özellikle Amerikan Doları bazında tüm Dünya ülkelerinde bir değerlenme söz konusu. Bu değerlenme doğal olarak ülkelerin yerel para birimlerinin de değersizleşmesine neden oluyor. Dünya’da ve Türkiye’de özellikle Amerikan Doları'nda meydana gelen bu değerlenmenin altında yatan nedeni irdeleyecek olursak Amerikan Merkez Bankası Fed, 2007 yıllarında başlayan ve 2008 yılında tam anlamıyla etkisini gösteren Mortgage krizinin de etkisi ile 2008 yılının aralık ayında parasal genişleme politikası uygulamaya başladı. Yani piyasaya daha fazla Amerikan Doları vermeye başladı. Bu parasal genişleme 2011 yılının ortasına kadar devam etti. Parasal genişleme döneminde trilyonlarca dolarlık hazine bonosu ve tahvil alım programı gerçekleştirerek piyasayı fonlayan Fed, Amerikan ekonomisinin daha güçlü ve hızlı bir şekilde toparlanmasını desteklemeye çalıştı. 
Krizin ağır etkileri nedeniyle piyasayı fonlamaya devam eden FED, Eylül 2012’de her ay 85 milyar dolarlık varlık alımı yapacağını duyurdu. Kriz sonrası ortaya çıkan parasal genişlemenin dolaylı olarak birçok ülke ekonomisi üzerinde etkisi oldu. Yerel para birimleri değer kazanırken bollaşan Amerikan Doları değer kaybetti. Fakat ne zaman ki Amerikan ekonomisinin düzelmeye başladığı, enflasyonun artmaya ve ekonomik veriler iyi gelmeye başladı işte o zaman Fed Başkanı Ben Bernanke 2013 yılında parasal genişlemenin 2013 sonuna kadar azaltılacağını ve 2014 yılında sonlandırılabileceğini söyledi. Öyle de oldu 2014 ocak ayında aylık 10 milyar dolarlık kısıtlama ile başlayan genişleme politikası 2014 yılının sonuna gelindiği zaman bitmişti. 

Bu tarihten itibaren piyasayı gözlemleyen ve ekonomik verilerin artık iyi gelmeye başladığını düşünen FED, parasal genişlemeyi sonlandırmış ve parasal sıkılaştırma söylem ve politikaları uygulayarak artık faiz artırımı sinyalleri vermeye başladı. Bu dönemin ardından Dünya'da Amerikan Doları artan belirsizlik ve FED’in faiz artıracak olması nedeniyle gelişmekte olan ülkelerden ana vatanına yani Amerika’ya dönmeye başladı. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerdeki Amerikan Doları değerlenmeye yani kur yükselmeye başladı. 

2015 yılının son toplantısında FED, aylardır verdiği faiz artırım sinyallerini yerine getirdi ve 2006'dan beri ilk kez 0,25 baz puan faiz artırarak faizleri 0,25-0,50 bandına yükseltti. Bundan sonraki dönemde ise kademeli olarak faiz arttıracağını söyledi ve buna devam etti. Bundan sonra da bu şekilde devam edecek gibi görünüyor. Dolayısı tüm dünya ülkeleri için ile de Amerikan Doları'nın biraz daha yükseleceğini söylemek yanlış olmaz. 
Girişteki saydığım konjoktürel sıkıntıların tam da Amerikan Merkez Bankası FED'in politika değişikliğinin sonuçlarının ortaya çıktığı bu döneme rastlaması, içinde bulunduğumuz durumu ortaya çıkarmış görünüyor. 
Peki dolar kurundaki bu yükselişin önüne geçilebilir mi? Bu yükselişin tam olarak önüne geçilemese de ekonomiye zarar vermeyecek bir hızda yükselmesi sağlanabilir.  Bunun için  konjoktürel sıkıntılar minimize edilmeli. MB'nin bağımsızlığı zedelenmemeli ve hareket alanı kısıtlanmamalı. Ayrıca hükümet yetkililerinin de döviz konusunda fazla yorum yapmamaları bu konuyu fazla gündeme taşımamaları dövizin ateşinin yükselmemesi açısından önemlidir. Ülkemizin önceki dönemlerde yaşadığı krizlerde dövizdeki aşırı değerlenmesinin etkisi düşünülünce konunun önemi daha iyi anlaşılabilir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar