Ahmed ÇITLAKOĞLU

Ahmed ÇITLAKOĞLU

Küstürenlerden Ne Zaman Hesap Sorulacak?..

 Deniliyor ki “daha önce rey vermiş küskün ve kırgın arkadaşlarımızın hesap soracağı, hataların, eksikliklerin tamir edileceği yer 23 Haziran sandıkları değildir… Bu hataların tamir edileceği yer kardeşlerimizin gönlü, zihni, partimizin çatısı, siyasi hareketimizin kendi obasıdır, kendi otağıdır. Hep beraber konuşacağız. Eksiklerimizi hatalarımızı inşallah tedavi edeceğiz." 
Söylem güzel, tespit doğru!
 
İyi de, bu küskün ve kırgınlar yeni değil ki!.. Bu küskünler 31 Mart’ta yeni ortaya çıkmadı ki. 
Bu küskünler ilk tepkilerini 7 Haziran genel seçimlerinde gösterdiler. 
 
7 Haziran sonrasında da “halkımızın mesajı anladık, hatalarımızı biliyoruz, inşallah tedavi edeceğiz, hesap sorulacak yer 1 Kasım sandıkları değildir” denildi ve küskünler 1 Kasım’da geri döndüler, tekrar rey verdiler.
 
Fakat 1 Kasım genel seçimlerinden sonra eksiklerde ve hatalarda bir tedavi görülmedi.
Küskünleri küstürenlerden bir hesap sorulmadığı, eksik ve hatalarda bir tedavi görülmediği için olsa gerek; daha evvel bütün muhalefetin (MHP’de dâhil)  ittifakına rağmen size % 52 oranında rey veren seçmen, gerek Başkanlık Referandumunda gerek 24 Haziran genel seçimlerinde rey vermemiş, bu defa MHP’nin de desteğine rağmen %52 zor elde edilmiştir.
***
“Hatalarımızı konuşacağız, istişare edeceğiz, tespit edip tedavi edeceğiz” deniliyor.
Neyi konuşacaksınız?.. Hataların ne olduğu hala bilinmiyor mu?
 
Oysaki onca tecrübeyle sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki; küskünlüğün ve kırgınlığın ana sebepleri:
- Kişilerin sevdiği, inandığı, gönül verdiği insanların partiden uzaklaştırılması, ötelenmesi, tetikçi troller eliyle itibarsızlaştırılması…
 
- Bu davada emeği olmamış, çile çekmemiş bir takım hesabî kişilerin kendilerine yer edinebilmek ve tutunabilmek için çilekeş hasbî dava erlerini binbir entrikalarla teşkilatlardan ve bürokrasiden uzaklaştırmaları ya da yaklaştırmamaları… 
 
- Büyük hayallerle ve nice bedel ödemelerle iktidara taşıdıkları insanların sözleriyle yaşadıklarının örtüşmediğinin zaman içinde anlaşılması, bizden dedikleri insanların (aile hayatında, israfta, şatafatta ve özellikle yolsuzluk meselesinde) yıllarca eleştirdikleri karşı taraftan pek farklı bir yaşam tarzlarının olmadığının görülmüş olması…
 
- Konuşmaların zıddı istikametinde icraatların görülmesiyle güvenin sarsılması… 



 
 
***
Evet, 23 Haziran seçimleri önemli. Hem de çok önemli.
Mademki seçimin kaderi küskünler ve kırgınların elinde olduğu görülüyor; 
- O halde neden 23 Haziran’dan önce küskünlüğü ve kırgınlığı giderici eylemler ve hamleler yapılmıyor?
 
- 31 Mart’ın sorumlusu sadece küskünler mi?
- Küstürenlerin sorumluluğu yok mu?
 
- Bilindiği halde bugüne kadar küstürenlerden hesap sormayanların sorumluluğu yok mu?
- 23 Haziran’dan önce küstürenlerden hesap sorulmaz da küsenler aynı tavrına devam ederlerse; bunun sorumlusu küstürenlerden hesap sormayanlar olmayacak mıdır?
 
- Neden hala ötelenen, itibarsızlaştırılan dava erleriyle (Ramazanı, Kadir Gecesini, Bayramı da vesile ederek) kucaklaşılmıyor?
 
Hiç değilse, 23 Haziran’dan önce;
- Bundan böyle, parti teşkilat birimlerinde ve bürokraside yer alıp da sebepsiz yere eşini ve ifrat noktasında hayat standardını değiştiren, adı şaibeli işlere karışanlar olursa (aralarında evladımız da olsa, en yakınımız da olsa) onlara asla yer verilmeyecektir…
 
- Küskünlüklere ve kırgınlıklara (teşkilat içinde) kimlerin sebep olduğunu biliyoruz. 23 Haziran’dan sonra onları dinlenme odalarına göndereceğiz…
Gibisinden bir söylem ve taahhüt sergilenemez mi?
***
Önce küskünlüğe ve kırgınlığa sebep olanlar bir adım atsın bakalım.
Küskünler ve kırgınlar zaten onları takip edecek ve gereken adımları atacaktır.
 
Görülen o ki, küskünlerin küslüğü, kırgınların kırgınlığı davaya değil dava adına yanlış yapanlaradır.
Yanlış yapanlar yanlıştan vazgeçerlerse, küslükte biter, kırgınlık da.
***
“Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma da olsa, mutlaka cezalandırırdım.” (Buhârî, Hudûd 11; Müslim, Hudûd 8; Ebû Dâvûd, Hudûd 4)
 
Vesselam…
Ahmed Çıtlakoğlu
30 Mayıs Perşembe 2019 / 25 Ramazan 1440
 
Önceki ve Sonraki Yazılar