Ahmed ÇITLAKOĞLU

Ahmed ÇITLAKOĞLU

“Referansım Allah” diyebilmek!

 Kim ki “Referansım Allah” diyebilirse…
Kim ki samimi olarak, gönülden "Ben Rabbimi çok seviyorum, inanıyorum ki o da beni seviyor. Seven seveni korumaz, ona yardım etmez mi? Seven seveni hiç yüz üstü bıraktığı görülmüş müdür?" diyebilirse..
Onun da Rabbin olan Allah Teâlâ; personel alımıyla vazifeli müdürleri onun da ayağına gönderir!
 
Kim ki “Beni yalnız Sana muhtaç eyle Allah'ım" diyebilirse;
Emin olunmalı ki onu, ayağına gönderilmiş müdürler "Güle güle git. Allah işini, aşını, eşini mübarek kılsın!" diye uğurlarlar!
 
Lakin iyi bilinmeli ki “Referansım Allah” diyebilmenin, şeksiz ve şüphesiz kula değil de Allah’a tam tevekkül edebilmenin sırrı; haram lokma yememekte gizlidir.
***
İşte personel alımıyla vazifeli bir müdürün bizzat yaşayıp şahit olduğu mütevekkil bir kulun ibretlik hikâyesi:
 
“Birkaç yıl önce, bir vilayetimizde, bir bakanlığın il müdürüydüm. Bağlı bulunduğumuz genel müdürlük, başka üç ilin de il müdürüyle birlikte beni, diğer bir ilimizde personel almak üzere görevlendirdi. Biz dört arkadaş birleşerek sözünü ettiğim ile gittik. Önceden bizim için ayrılan misafirhaneye yerleştik, şehre gelişimizi kimsenin duymasını istemiyorduk. 
 
Arkadaşlar olarak hepimizin kanaati aynıydı, siyasi ve diğer baskılardan hiçbirine boyun eğmeden hak edeni kazandırmak. Biliyorduk ki, katılım yoğun olacak ve herkes, maalesef bir referansla, bizi rahatsız edecekti. Bunun için çok dikkatli olmalıydık.
İle ikindi vakti vardık. Kimseye görünmeden şehrin biraz dışındaki kenar bir mahallede, tarihi bir camiye gittik… Dört arkadaş şadırvana oturarak abdest almaya başladık… Ayakkabılarımı çıkarıp çoraplarımı da sıyırmaya başlamıştım ki ayaklarımın önüne bir çift takunya kondu. Takunyaların geldiği tarafa doğru şaşkınlıkla başımı çevirdim. Yüzüme tebessümle bakan, orta boylu, esmerimsi ve yakışıklı diyebileceğimiz, yirmi beş yaşlarında bir gençle göz göze geldim…Gencin tebessümü, davranışı, kibarlığı, her şeyden önce içten davranışı hepimizi çok etkiledi. Sordum:
"Sen kimsin?, Adın nedir?" 
"Adım Bilal, bu mahallede oturuyorum." 
Bir an abdest almayı bırakarak gençle ilgilenmeye başladım.
"Ne iş yapıyorsun Bilal?"
Biraz durakladı; ama yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmeden sorumu cevaplandırdı:
"Şimdi işim yok; ama inşallah yakında işe gireceğim"
O kadar inanarak söylüyordu ki bunu, "Nasıl olacak o, Bilal?" dedim.
Müthiş mütevekkil ve huzurlu bir yüzle: "Üç gün sonra" dedi, "… Müdürlüğü sınavla personel alacak. Rabbim, oraya girmeyi nasip edecek inşallah!" demez mi?..
Ben bir an neye uğradığımı şaşırmıştım. İşe alacak olan bizdik. Arkadaşlarım da artık, Bilal ile aramızda geçen konuşmalara dikkat kesilmişlerdi.
 
"Peki, Bilal" dedim, "Bu zamanda işe girmek zor, hem de çok zor! Senin torpilin var mı? Referansın kim? İşe nasıl gireceksin?"
Bilal o mütevekkil ve mütebessim halini kuşanarak söyleyiverdi:
"Bir yetimin referansı kim olur? Benim referansım Allah Celle Celaluhu'dur. Ne güzel vekildir O. Dün gece teheccüd namazımdan sonra dilekçemi O'na sundum. Hiç yetimin duasını geri çevirir mi O?"
 
Ya Rabbi! Ne işe tutulmuştuk? Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum! Gözlerimin buğulandığını ona göstermemeliydim. Musluktan avucuma su alıp yüzüme serptim.
"Evli misin Bilal?"
Bir anda gözleri yere düştü. Yine o mütevekkil hali üzerindeydi. Utanarak sözünü sürdürdü; "He ya, evli değil de sözlüyüm. İnşallah, işe girer girmez düğünümü yapacağım".
 
Yine o kadar kesin konuşuyordu ki!
"Ama Bilal, üç gün sonraki sınav için o kadar kesin konuşuyorsun ki, sanki sınavı kazanmış gibisin!"
Sustu. Başını kaldırdı ve gözlerini ufka dikti; hemen cevap vermedi, daldı. Biraz sonra gözleri ufka dikili olarak ve sesine bir gizemlilik katarak şunları söyledi:
"Ben Rabbimi çok seviyorum, inanıyorum ki o da beni seviyor. Seven seveni korumaz, ona yardım etmez mi? Seven seveni hiç yüz üstü bıraktığı görülmüş müdür?"
 
Ona söyleyecek laf bulamıyordum. Bilal öylesine bir kalp taşıyordu ki, Allah bizi, kocaman kocaman müdürleri, Bilal kuluna hizmet ettirmek için ayağına göndermişti.
Kim müdürdü, kim işçi olacaktı? Bilal dilekçesini en büyük makama sununca, melekler harekete geçtiler; daireler, müdürler harekete geçtiler ve hep birlikte Bilal kulun ayağına koşmaya başladılar. Çünkü emir büyük makamdandı. Allah'a malik olan insanın mahrumiyeti söz konusu olabilir miydi? 
 
"Bilal, senin bu tarz yetişmene neden olan, seni bu mütevekkil hale getiren bir sır olsa gerek."
"Eğer ona sır denilirse, var. Sevgili anneciğim bana hiç haram lokma yedirmediğini söyler."
Bilal lise mezunuydu, üç yüz kişinin katıldığı yazılı sınavı başarıyla geçerek ilk yetmiş kişinin arasına girdi. Şimdi mülakata girecekti.
Ve bizler, önümüze sunulan, Bakanlık dâhil, bütün referansları bir kenara koyarak Bilal'ın referansını en öne aldık!
Mülakat gününe kadar bizi göremedi, kim olduğumuzu da zaten bilmiyordu. Mülakat günü geldi çattı. Tüm arkadaşlar merak ediyorduk, bizi karşısında görünce acaba nasıl tepki verecekti?
Adı okundu, içeri girdi. Heyecandan olacak, bizi birden fark edemedi, zaten kıyafetlerimiz de değişmişti. Biz susmuştuk, o da başını yavaş yavaş kaldırarak bize baktı.
Birden şaşırır gibi oldu, yüzü kızardı ve gözleri yere düştü, sessizliği bozdum; 
"Bilal, bizi tanımadın mı?"
"Evet".
"Peki, ne diyeceksin şimdi?"
Ağlamaya başladı, çocuk gibi hıçkırıyordu. Artık biz de dayanamamıştık, ona uyduk. Salon öylesine bir havaya bürünmüştü ki bazı manevi şeylere elle dokunmak mümkündü, adeta. Bilal ellerini Rabbine kaldırdı ve:
"Ey Rabbim! Ben halimi sana sunmuştum, içimi sana açmıştım, şimdi burada müdürlerime karşı mahcubum. Ey Allah'ım, ben Sen'den, başkasından istememeyi istedim. Beni yalnız Sana muhtaç eyle Allah'ım" dedi.
Bir an bir sessizlik oldu. Arkasından hüzün dolu bir sesle; "Ne olur, izin verin çıkayım" dedi."Peki, Bilal" dedik, "Güle güle git. Allah işini, aşını, eşini mübarek kılsın!"
 
Allah'tan isteyenler muratlarına erdiler de, O'ndan başkasından dilenenler helak oldular. Allah dilerse bütün dünyayı Bilal'lere hizmetçi yapar (Bizi yapmadı mı?). Fakat Bilal yüreğine ve saflığına ulaşmak gerek.” (Dursun Ali Taşçı)
       
“Tevekkül ve kanaat edip haline razı olana, dünyalık şeyler istemeden gelir.” (Hasan-ı Basrî)
 
Vesselam…
05 Mart 2016 / 25 Cemaziye’l-evvel 1437
 
Önceki ve Sonraki Yazılar