Ahmed ÇITLAKOĞLU

Ahmed ÇITLAKOĞLU

Üç Dönemlikler İstirahata Çekilmeli…

 Ak Parti kongrede yeni parti yönetimini şekillendirmeye hazırlanırken; 7 Haziran ve 1 Kasım seçim neticelerini tekrar masaya yatırmalıdır.
7 Haziran seçimlerine;  Devletin ve Hükümetin bütün imkânlarının kullanılmasına, seçimi etkileyecek hiçbir olumsuzlukla karşılaşılmamasına, bütün şartların lehte olduğu bir ortamda üstelik en yüksek seçim bütçesiyle gidilmesine rağmen seçimden %9’luk bir düşüşle çıkılmıştı.
Ak Parti’yi (rey vermeyenlerin değil!) terk edenlerin gerçek oranı; % 9 değil % 21’dir… 
2011’de Ak Parti’ye rey vermiş seçmenin 4,6 milyonluk (% 21’den fazla) bir kesimi 7 Haziran’da partisini terk etmiştir.
 
7 Haziran seçimlerine 3 dönemlik kurmayların yönetiminde ve onların tespit ettiği adaylarla gidilmiş ve Türkiye genelinde bütün vilayetlerde kaybedilen reyler sebebiyle tek başına hükümet kurulamamıştır.
***
1 Kasım seçimleri…
1 Kasım başarısını ekonomik vaatlere bağlamak mümkün değil… Ak Parti ne yaptı da 7 Haziran’da partisini terk eden seçmenler geri döndü?
1 Kasım seçimleri, gerek adaylar gerek seçmen açısından belki demokrasi tarihinin en heyecansız seçimiydi. Buna rağmen seçimlerden Ak Parti seçimlerden büyük bir zaferle çıktı.
Ak Parti’nin zaferinin arkasındaki en önemli faktör, muhalefet partilerinin 7 Haziran’da halkın verdiği mesajını iyi değerlendirememesi ve istikrar bekleyen milletin sağduyusudur.
 
Bu başarıda, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun diğer partilileri rencide ve tahrik edici bir üslup kullanmamasının da muhakkak payı olmuştur. 
Ancak esas faktör:
HDP’lilerin açıkça PKK’lılar safında yer alması ve sokak eylemelerini desteklemesi karşısında millî ve İslamî hassasiyeti olan, huzur ve barış isteyen sağduyu sahibi Kürt halkının iktisadî ve siyasî istikrardan yana tavır koymaları…
50 yıllık MHP’nin tek başına iktidara gelemediği bir yerde, Devlet Bahçeli’nin koalisyon ortaklığına da yaklaşmamış olmasına sağduyu sahibi MHP’liler ile 7 Haziran’da Ak Partililere kızıp emaneten MHP’ye rey veren Ak Partililerin bu defa MHP’ye tepki göstermeleri, olmuştur.
***
Ak Parti’de dün yaşanan, bugün görülen, yarın görülme ihtimali yüksek bulunan huzursuzluğun temelinde (bazıları inadına ve ısrarla görmek istemese de) 3 dönemlikler bulunmaktadır.
 
Ak Parti’deki gelişmeler, küçük parçaları birleştirerek ve ayrıntılara dikkat ederek değerlendirilirse daha sağlık bir netice elde edilecektir: 
2013 yılında, Genel Başkan ve Başbakan iken Sayın Recep Tayyip Erdoğan 3 dönem sistemiyle alakalı şöyle diyordu: “Bu ‘3 dönem seçilme kuralı’ Türkiye’nin siyasetinde bir reformdur… ‘Bunlar bu koltuğa yapışmıyor’ diye millet bize inandı… Bizler bir davanın mensupları olarak bu kararımızla geriyi tıkamayacağız, ileriye sürekli insan yetiştireceğiz.”
 
Ak Parti Tüzüğünün önsözünde de “Genel Başkan Başbakan R.Tayyip Erdoğan” imzasıyla şu ifadeler yer alıyor:
“Kardeşlik ve dayanışma ruhunu zedeleyebilecek hiçbir davranış içine girmeyiniz. Hesap verebilirlik duygusu hayat anlayışımızın esasıdır. Bu onur tablosunun karamsar bir tabloya dönüşmemesi için örfe uygun düşmeyen, hukuka uygun olmayan, Ak Parti’liye yakışmayacak tutum ve davranışlardan mutlaka ama mutlaka uzak durunuz.
Ak Parti mensupları, bizden öncekiler gibi milleti aldatmayacak ve milletin umutlarını boşa çıkarmayacaktır.
Hiçbir Ak Parti’li geçmişte yapılan yanlışlar gibi milletin gücünü kendi gücüne tahvil etmek gibi bir vefasızlığa, sadakatsizliğe izin vermeyecektir.”
 
Başbakan Ahmet Davutoğlu da 7 Kasım’da parti milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmasında “Eğer bir parti görevlisi, görev aldıktan sonra evini, arabasını, yaşam tarzını değiştiriyorsa ben o adamı partiye sokmam. Eğer şaibeli bir durum varsa bunun hesabını sorar, yollarımızı ayırırız” ikazında bulunuyordu.
 
Sayın Davutoğlu, çok kısa sayılabilecek başbakanlık ve genel bakanlık döneminde (sebepler ne olursa olsun) emsaline ender rastlanabilecek bir başarı grafiği çizmişken, ani bir operasyonla, hem de kendi ifadesiyle “MKYK’daki refikim” dediği arkadaşları eliyle başbakanlık ve genel başkanlıktan uzaklaştırılması; parti tabanında şok etkisi yapmıştır. 
Şu anda parti tabanından sesin yükselmemesi, operasyonun olumlu karşıladığı anlamında yorumlanmamalı. 
 
Parti tabanının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir sıkıntısı yoktur. 
Bütün sıkıntı; Tayyip Beyin adamıymış gibi hareket eden, Sayın Davutoğlu’na “Başbakanım veya Genel Başkanım” dahi deme nezaketi gösteremeyen, onunla aynı karede bulunmayı dahi zül addeden MKYK’daki bazı (özellikle 3 dönemlik) refiklerdedir. 
 
Şayet Sayın Erdoğan, etrafını kuşatan o kraldan çok kralcı ekibin çemberini kırıp çember dışında kalanları bir görebilse, çember dışındakilerin de kendisine ulaşmasına imkân tanıyabilseydi, hatta şu Sarayda ağırladığı misafirleri arasına 40 yıl önce birlikte yola çıkıp aynı çile yollarında birlikte yürüyüp, nice yağmurlarda birlikte ıslandığı belki şu anda hayatta kalan 100-150 civarındaki arkadaşlarını da bir dinleyebilmiş olsaydı, zat-ı alileri de bu gerçeği çok öncelerden fark etmiş olacaklardı!..
 
Parti tabanında duyarlı çoğu seçmenin endişesi o dur ki;
Şayet 22 Mayıs’ta bu malum 3 dönemlikler istirahate gönderilmeyip tekrar MKYK’da, parti yönetiminde veya yeni hükümette görev alacak olurlarsa; yolsuzluklara karşı duyarlı seçmen, Davutoğlu’nun “partiye sokmam, yollarımızı ayırırız” dediği kişiler tarafından partiden uzaklaştırıldığı kanaatiyle sarsılacaktır!
Yapılacak ilk seçimde de (ister erken, ister normal) Ak Parti’nin akıbeti 7 Haziran’dan daha hazin olacaktır! Başkanlık sistemi de hayal olacaktır! 
“Efendim bu ifadeler doğru da olsa, şimdi bunları dile getirme zamanı mıdır?.. Bunlar, “fitneye ateşine odun taşımak” sayılmaz mı?” diyenler olabilecektir!
Onlara deriz ki: Göz göre göre, partiyi ve ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek mi fitne, yoksa istikrarsızlığa sebebiyet verilmemesi için iş işten geçmeden, “Bağdat harap olmadan” tedbir alınmasına dikkat çekmek mi fitne olur!
 
Bu tespitler, kadim bir dost, çilekeş bir siyasetçi, sorumlu ve duyarlı bir seçmen, seçmenin nabzını tutmaya çalışan bir gözlemci olarak; şokta bulunan seçmenin hissiyatına bir nebze tercüman olmaktır.
 
“İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar; Herkeste kusur görür, kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan, o sana öyle bakar.” (Hz. Mevlana)
 
Vesselam…
 11.5.2016 / 04 Şaban 1437
 
Önceki ve Sonraki Yazılar