Gençliğin Geleceği KPSS ile Çalındı

Başbakanımız ve müstakbel Cumhurbaşkanımız Erdoğan liderliğinde AK Parti hükümetinin ülkemize, hatta Türk-İslam dünyasına hizmet ve katkıları yadsınamaz. Devrim niteliğinde reformlar, inkılâplar yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Onurumuz cesaret kazandı, güçlü Türkiye yolunda ümitvar olduk… Bunlar güzel şeyler…

Yazılarımı takip edenler bilirler; ben daha güzel bir gelecek hayali ile yapılan doğru ve güzel işleri sonuna kadar desteklerim. Her yanlışın da demokratik çerçevede olmak kaydıyla karşısında dururum. Bu hesabıma göre hükümetimizin doğruları, güzellikleri, hizmetlerini savunduğum, desteklediğim gibi yanlışlarını, kusurlarını, zaaflarını da ifade etmekten çekinmem. Umulur ki yanlışlar, kusurlar, zaaflar mümkün olan en alt seviyeye iner.

İşte bugün de en yaralı, en can alıcı, en dramatik bir gerçeğimizden bahsedeceğim; KPSS Gençliğinden…

Eğitim benim en çok hassas olduğum birinci konudur. Her şeyin başında ve sonunda belirleyici olan odur çünkü. Bu konuda hükümetimizi çeşitli yönleri ile defalarca kez eleştirmiştim. Bugün de maalesef aynı noktadayım.

Bugün sistemi masaya yatırıp çıkarımlar yapacak değilim. Şimdinin ana meselesi gençliğin psikolojisini ve geleceğini tarumar eden KPSS…

Neredeyse her aileden en az bir örneğine şahidizdir KPSS Gençliğinin. Ben çok şükür o girdaptan kurtulanlardanım ama eşim o girdabın içinde. Yaşı kırklara yaklaştığı halde halen KPSS maratonundan kurtulamayan nice tanıdıklarım var hakeza. Hem tanıklığım, hem de ilgim dolayısı ile bu KPSS kâbusunu çok iyi bilirim. Birazdan vallahi de biliyormuş diyeceksiniz. Ama siz değerli okurlarım; bu kâbusu bilmesi gerekenlere okutun da asıl onlar bilsinler.

Şimdi şu hikâyeyi dikkatlice okuyun:

Çocuk okutmak her ailenin neredeyse kutsiyet atfettiği bir hedeftir toplumumuzda. Çocukları en iyi okullarda en iyi öğretmenlere emanet etmek isteriz. Belki sizler de onlardansınız.

 Oyundan, eğlenceden, tatlı uykulardan fedakârlıklarla yıllar yılı okul yollarını aşındırdınız. Nihayet üniversiteyi de bitirdiniz, hemen işe koyulamadığınız için zaman zayi olmasın diye kim bilir yüksek lisansınızı da tamamladınız.

Hadi ayak bağınız olmasın diye -erkekler için söylüyorum- askerliği de aradan çıkardınız. Yaş en az 22-23'ü bulmuştur. Bu raddeden sonra hayata atılabilmek için KPSS KPSS yatıp kalktınız. Yoksul ceplerinizle kurslara gittiniz, yayın üstüne yayın tüketip har har har sınavlara hazırlandınız.

Öyle kolay iş değil… Sizinle birlikte yarışan yaklaşık 25.000 kişi var ve siz bu kişilerin içinde ilk 1.000'de olmalısınız. Derken sınav günü gelip çatıyor. Hayat memat meselesi, başardınız başardınız… Aksi takdirde bir yıl daha aynı mahpushaneye tıpış tıpış girmek zorundasınız.

Parça parça devam eden üç sınav sonrasından bir iki hafta sonra puanınız açıklanır. Çile bitmedi. Puanınız açıklandı ama branş sıralaması henüz belli değildir. ÖSYM de bu kâbusu hiçe sayanlardan maalesef. Hiçbir uyarı ve isteği umursamayan kibirli duruşu insanı deli eder. Forum sitelerinden şu son bir iki ayı takip etmenizi öneririm. Zavallı gençliğimiz belirsizlik ve muhatapsızlıktan çıldırmak üzeredir. Sanırsınız ki ruh ve sinir hastanesi sakinleri oralarda toplanmış. ÖSYM'nin dramı derinleştiren en az iki haftasından sonra branş sıralamaları da açıklanır. Hayda! Bizimki 1.100'ncü olmuş. Şimdi ne olacak. Acaba MEB geçen sene gibi yine 1.000 kişi mi alacak? Gerçi toplam ihtiyacı 1.500 diye açıklamıştı Bakan ama alır mı ki o kadar? Bu tür sorularla uykusuz geceler devrilir durur peşpeşe.

Ağustos'un sonlarında MEB branş kontenjanlarını açıklar. Bizimkinin branşından 800 kişi alınacakmış. Bir umut daha, acaba Şubat'ta ne olacak? Yaşanmamış sayılan günler, haftalar, aylar geçer birkaç rakam için. Şubat kontenjanları da açıklanır. Bizimkinin branşından 250 kişi. Vay başımıza gelen! Şimdi otur, bir daha Temmuz'daki sınava çalış.

Bu arada bölümünüz öğretmenlik dışında hiçbir istihdama müsait değil. Mezun olana kadar hamlaşmış bedeni ve ruhu… Öyle her işi yapmaya uygun değil fıtratı ve melekeleri. Hayatını kurmak çok lüks de sosyal hayatına devam edebilmek, asgari ihtiyaçlarını giderebilmek için ya asgari ücretle dershanelerde sürünecek ya da ders ücreti ile okullarda meslektaşlarının yüzüne bakmak zorunda kalacak. Koca adam, babasından harçlık isteyecek değil ya.

Yıllar yılı gönlünde bir yarı vardı. Yaşı gelmiş geçiyor da şimdi nasıl yuva kursun? Kendi geçimine muhtaç iken onu nasıl baksın? Bir gün atanırsa eğer ilk işi onu istetmek olacak… Ama bu bile başlı başına bir stres… Her KPSS bir yıl ertelemeye gebe.

Böylece yıllar yılları eskitiyor ve eskidikçe eksilen, eriyen bizimkisi bir gün öğretmen olarak atanıyor. Ve devlet diyor ki çocuklarımı geleceğe iyi hazırla. Yoksa seni mesleğinden men ederim. Allah aşkına kendi geleceğini kırk yıldır hazırlayamayan bizimkisi şimdi yavrucakları nasıl geleceğe hazırlasın?

Evet, her yıl yüz binlercesi yaşanan gerçek hikâyemiz böyle…

Şeyh Edebali'nin dillere pelesenk olmuş o müthiş düsturu Sayın Erdoğan'ın da dilinde: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." Hakikaten tarih şahit ki devletlerin ömrü, hatta gücü bu düstur ölçüsündedir. Evet insanı yaşatmak gerekir, hele hele çocukluğunu ve gençliğini ilme irfana vermiş insanını yaşatması gerekir.

En çok istihdamı yapan benim hükümetim, her ile üniversite yapmışız, tablet dağıtmışız, cillop gibi okullar yaptırmışız, bütçeden en çok payı eğitime vermişiz, şimdi de seçilme yaşını 18'e düşüreceğiz… Bunlar sorunu çözen nedenler ya da mazeretler değil. Yangın olanca dehşetiyle can yakmaya devam ediyor. Zaman suçluyu suçsuzu tespit zamanı değil.

Hiçbir mazeret üretmeden neler yapılmalı buna bakılmalı… Mesela benim aklıma gelenler;

·  En başta ilim irfan tahsil eden mağdur mezunlardan helallik dilenmeli.

·  Personel İstihdam ve Planlama Bakanlığı kurulmalı.

·  Üniversiteler ve kadro kontenjanları kamu ve özel istihdam ihtiyaçlarına göre düzenlenmeli.

·  İstihdam amaçlı olmayan bölümler en başından beri kamuoyuna bildirilmeli.

·  Mevcut istihdam bekleyen mezunlar tam olarak tespit edilmeli.

·  Alternatif istihdam olanakları zayıf olan mezunların kamuda istihdamına öncelik verilmeli.

·  Yığılması çok olan branşların okullarda ders sayısı arttırılmalı. MEB atamalarında bu branşlara öncelik verilmeli. (Bazı branşlar mezun olur olmaz atanabiliyor, bazıları atanmak için 10-15 yıl bekliyor.)

·  Kanuni bir düzenlemeyle belli özel sektörlerde lisans mezunu istihdam zorunluluğu getirilmeli. (Falanca işletmenin kurulabilmesi ve çalışabilmesi için şu fiyattan aşağı olmamak kaydıyla şu branşlardan şu kadar personel istihdam etmek zorundasın gibi…)

·  En yakın zamanda reel adımlar atılmalı.

Gençliğin önü açılmadan parlak bir gelecek, güçlü bir medeniyet inşa edilemez. 2023, 2053, 2071 hedefleri tutturulamaz.

Gençlik demek gelecek demektir.
Önceki ve Sonraki Yazılar