Hırsız İçerdeyse Kapı Kilit Tutmaz

 İyilikleriyle bilinen bir adam iman etmeden ömrü nihayet eylemiştir. Hikâye bu ya hesap vakti geldiğinde mevzubahis adamın durumuna ilişkin iyileştirici bir karar verilmiş. Cehennem çeşitlerini dolaşacak, hangi cehennemi yeğlerse orada cezasını çekecekmiş. 
Zebanilerin mihmandarlığı ile cehennem çeşitlerini dolaşırken kazanlar cehennemi denen yerde adamın dikkatini bir tuhaflık çeker… Buradaki kazanların üstü kapalı, fakat bir kazanın üstü açık. Adam zebanilere sormuş: “Neden şu kazanın kapağı yok?” Aldığı cevap hayli ibretlikmiş: “Ey adam, burada her milletin bir kazanı var. Her birinin üzerini kapatmışız ama işaret ettiğin kazan için bunu gerekli görmedik. Çünkü kazandan çıkmak isteyeni alttakiler kazana çekiyor. Böylece kimse dışarı çıkamıyor.” 
Adam bu defa da acaba hangi millet diye meraklanmış ama sormaya gerek kalmamış. Kazanın etrafında dolanırken üzerinde Türkler yazdığını görmüş…
Tabi bu kurgusal bir hikâye ama cuk diye oturan bir millet varsa o da bizleriz maalesef.
Bizler yürekli bir milletiz… Kalbi aklından önde bir milletiz… Zalim düşmana merhamet edebilecek kadar kötüyü unutmayı, affetmeyi erdem bellemiş bir milletiz.
Saatsiz Zamanlar romanımda sözü edilen Çermiksu Köyündeki üç sülale birbirleriyle gırtlak gırtlağa ama köye dışarıdan gelen öğretmeni ağırlamada kusur etmemek için yarışır haldeler. Romandaki bu hal aslında ülkemizdeki vaziyeti sembolize etmek adına yerinde bir mesaj. 
Ah bir kenetlenebilsek, sarmaş dolaş olsak, acabalardan şöyle bir arınabilsek, mümin olmanın gereği olarak elinden, dilinden, belinden emin olanlardan olabilsek… Ah bunu bir başarabilsek sadece kendimize değil, dünyaya barış ve huzuru getirmiş oluruz.
Tarih şahittir ki bizi bizden daha iyi bilen Çin, Moğol, Bizans, Haçlı ve bugün Batı bize bizlerden düşmanlar oluşturarak, bir tarafı diğer tarafa düşman bellettirerek, suni ideolojiler ve etnik terminolojilerle ayrıştırarak ittifakımızdan neşet edebilecek o devasa potansiyele öğrenilmiş çaresizliği kabullendirmek istiyorlar.
İşte bu yüzden iktidara muhalefet ediyoruz maskesi ile bugün ülkemize, geleceğimize ihanet edenleri görüyoruz. Milli duruş demek iktidara muhalefet ile devlete ihaneti ayırt edebilmektir. Milli duruş, şahsi menfaatlerinize uygun düşmese de devleti ve milleti her daim dik ve ayakta tutabilmektir.
Fakat bugün ana muhalefet partisini ötede beride Türkiye’nin dostu olamayan mihraklarla aynı safta ülkesini şikâyet eden, küçük düşüren, müdahaleye davet eden, cezalandırma uman teşebbüslerini milli duruşla bağdaştırmak ne mümkün.
Bir dönem “gerekirse bütün okullarımızı devletimize hibe ederiz” diye takiye yapan Paralel, menfaat pınarları ve umarları kesilince içteki sinsi şebekeleri, dışarıdaki misyonerleriyle her türlü kirli ittifaklarla Türkiye aleyhine nasıl çalıştıkları meydanda.
  Kürt halkı üzerinden Ermeni projesini gerçekleştirmek üzere yedi düzelin finans ve aklı ile güzelim ülkemin en mümbit topraklarını kırk yıldır insanlarımıza zindan eden PKK ve türevleri içeride ve dışarıda Türkiye’nin geleceğini ertelemek için seferber olmuş durumdalar.
Yani maalesef hırsız içeride. Hırsız içerideyse kapı kilit tutmaz. Fakat milletimiz uyanır, kendi potansiyelini keşfeder, Mete Han’ın sözüne uyar titrer ve kendine gelirse ne içerideki sinsiler ve hırsızlar ne de dışarıdaki efendiler bu kutlu yürüyüşü bir lahza olsun sekteye uğratamayacaklardır. Bilakis onların teşebbüsleri bizlere doğru yolda olduğumuza işret ile hızımıza hız katacaktır.
Eğer biz uyanırsak, eğer biz bir ve bütün olabilirsek, eğer prangalarımızdan kurtulabilirsek bütün Doğu âlemi yeniden şaha kalkacak, Batının sömürge ve kandan inşa ettiği güç ve zenginlik yıkılıp devrilecek, demokrasi ve özgürlük diye yutturulan maskeler düşecek.
Yarınların bugünlerden daha iyi olması dileğiyle.
Allah’ın nusret eli üzerimizden eksik olmasın.
 
Önceki ve Sonraki Yazılar