Rize IV - Rize’nin Etnik Yapısı

 Rize’nin etnolojik yapısında Laz, Rum ve Ermeni varlığı söz konusu olsa da Türkîik bir özellik dikkat çeker. Bölgenin kendine özgü şivesiyle Türkçe konuşulur. Özellikle konuşma dilinin şekillenmesinde Akkoyunlu Türkmenleri ve yirmi dört Oğuz boyundan biri olan Çepnilerin etkisi büyüktür.

Peki Rize’de Ermeni, Rum ve Laz ırkının esası, kaynağı nedir?

Hemşin, Ermeni bölgesi olarak bilinir. Fakat bundan kasıt İran Horasan’ından Hemşin’e gelen Hamaduni Türklerinden evvel Dampur’da (Hemşin) Ermenilerin yaşıyor olmasıdır. Ermeniler, gerek 93 Harbinde ve gerekse I. Dünya Savaşında Ruslarla sıkı işbirliği yapmasından dolayı bölgede huzursuzluğa neden olmuşlar. Bu yüzden Bolşevik İhtilali sonrasında ülkelerine dönen Ruslarla birlikte 50 bin civarında Ermeni Ermenistan bölgesine göçmek zorunda kalmıştır. Böylece I. Dünya Savaşından sonra Rize bölgesindeki Ermeni nüfusu yok denecek kadar azalmıştır. Öte yandan kimi Ermeni vatandaşları sağlam komşuluk ilişkileri nedeniyle komşuları tarafından korunmuştur. Fakat buna rağmen bugün Ermeni olduğunu iddia eden bir zümreye rastlamak güçtür.

Rum nüfusunun da durumu pek farklı değildir. M.Ö. 670 yılında Ege'de yaşayan Miletoslu denizciler Marmara ve Karadeniz kıyılarında Romalı Plinius'un tarihine göre 10 kadar ticari nitelikle liman şehirleri kurmuşlardır. Bu arada Rize'nin de kolonize edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yunan Medeniyeti döneminde kolonicilik yaptıkları için Doğu Karadeniz bölgesinde ilk kez varlıklarını hissettirdiklerini söyleyebiliriz. Fakat kesinlikle bölgenin egemen nüfusu olamamışlardır. Çünkü Hellen ya da Yunan egemenliğinden ziyade Pers egemenliği söz konusudur. Hatta Hellen İmparatorluğunun bir parçası gibi görünen Pontus Krallığı dahi aslında bir Pers krallığıdır.

Roma İmparatorluğu döneminde ise durum biraz daha farklıdır. Roma egemen olduğu topraklarda asimilasyon politikaları güttüğünü yer isimlendirmelerinden de görmekteyiz. Ki Anadolu’ya dahi İklim-i Rum (Rum Diyarı) denmekteydi. Roma sadece yer isimlendirmeleri ile değil, iskân faaliyetleri ve Rumca dili ile de kendi varlığını tescilleme yoluna gitmiştir.

Bölgedeki Rum egemenliği 1071 Malazgirt Savaşından sonra Türkleşme lehine değişmeye başlamıştır. Yer yer yer isimleri de Türkçeleşmiştir. Tabi bölgedeki Lazika Krallığı’nı da unutmamak gerekir. Lazlar kendi kimlik ve kültürlerini gerek Pers ve gerekse Roma döneminde korumayı başarmışlardır.

1204’te Kommenoslar tarafından Doğu Karadeniz’de Pontus Rum İmparatorluğu kurulunca Rum egemenliği ve nüfuzu 1461’e kadar devam etmiştir.

Osmanlı döneminde ise bu bölgede Türk- İslam kültürü egemen unsur haline gelmiştir fakat bu bir anda olmamıştır. Yaklaşık 200 yıl sonra hem dini hem kültür yönünden çok ciddi bir dönüşüm gerçekleşmiştir.

Aslında Osmanlı ile Rum nüfusu arasında kuvvetli bir bağ vardı. Hatta sanat ve ticarette Rum halkından en iyi şekilde faydalanılmaktaydı. Fakat Rusya’nın milliyetçi ve Panislavist politikaları sonrasında ayrılıkçı hareketler güçlendi. Bu zaviyeden hareketle Kurtuluş Savaşı sırasında Milli Mücadeleye en çok direnen zümrenin de Doğu Karadeniz Rum çeteleri olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu vesilelerle antipati uyandıran Rumlar bölgede eski asayiş ve istikrara sahip olamadılar. 1929 nüfus mübadelesi ile Yunanistan’a göç başlayınca özellikle Rize bölgesinde Rum nüfusu yok denecek kadar azalmıştır. Bu arada parantez içinde ifade etmekte fayda var. Nüfus Mübadelesi ile göç eden Pontus Rumlarına Yunanlılar Lazoi (Laz) demişlerdir. Çünkü kılık-kıyafet, kültür ve lehçe bakımından Rize kültür coğrafyasının izlerini de beraberlerinde götürmüşlerdi.

Ve Lazlar…

Lazlar kültürel ve etnik yapılarını günümüze dek sürdürebilmişlerdir. Bugüne dek egemen otorite ile işbirliği ve dayanışma içerisinde oluşları, kader birliği yapmış olmaları, sempatik ve doğal duruşları gibi nedenlerle egemen otoritelere rağmen hem varlıklarını sürdürmüşler hem de kültürel orijinlerini korumuşlardır. Yani bugün bölgedeki Lazlar için Türklük- Lazlık meselesi yoktur. Zaten Lazlar, etnik sorgulama konularına pek girmezler. Doğrusu böyle bir endişeye de sahip değildirler. Mesela bin yıldan fazla Hıristiyan Ortodoks olarak yaşamalarına rağmen İslamiyet’i özümseyerek Müslümanlaşmışlar, fakat böylesi ciddi bir değişimde dahi kendi kültür ve değerlerinde bir kimlik zayiatı yaşamamışlar. Yaşamın akışı içerisinde etnik endişeye sahip olmayan Lazlar, değişimlere rahat ayak uyduran, hatta kendi kültürleri ile harmanlayan, özümseyen özgüveni yüksek bir millettir.

Bugün Lazlar, daha çok Rize-Artvin bölgesinde yaşasalar da Türkiye’nin birçok yerine dağılmış durumdadırlar. Sayısal oran olarak az bir nüfusa sahip olmalarına rağmen ülkemizin en canlı renklerinden biri olmayı başarılmışlardır.
Önceki ve Sonraki Yazılar