Türk Tarihinde Recep Tayyip Erdoğan'ın Yeri

Ahmet ÇİÇEK

Vurgulamak istediğim hususun evveliyatına da değineceğim için bu yazım azıcık uzun olabilir. Sabırla değil de keyifle okumanızı dilerim.

Bizler devlet tecrübesi açısından zengin bir milletiz ama bizim silsilemizden son üçe baktığımızda Osmanlı'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin babası, Anadolu Selçuklu'yu dedesi, Büyük Selçuklu'yu büyük dedesi olarak görürüz.

Bahsi geçen devletlerimizin devriyelerinde kimi devlet adamlarımız devletleri sebebiyle meşhurdur ama kimileri de devlet adamlığı kabiliyeti ile devletlerini meşhurlaştırmışlardır.

Devletler tarihinde kuruluş-yükseliş-yıkılış gibi bir seyir dikkat çeker. Bu kırılma dönemlerinde rol alan devlet adamlarımız bilhassa önplandadırlar. Mesela; Teoman, Mete Han, Bumin Kağan, Bilge Kağan, Sultan Mahmut, Tuğrul-Çağrı Beyler, Sultan Alparslan, Sultan Melikşah, Sultan Sencer, Süleyman Şah, Sultan Kılıçarslanlar ve Alaaddin Keykubat gibi hükümdarlarımız buna örnektir.

Osmanlı, ardımızdaki devlet olduğu için Osman Gazi'den Sultan Vahdettin'e kadar birçok padişahımız ezberimizdedir. Çokça sayıda muhteşem padişahlarımız var, fakat yine de birkaç adım önde olmaları veçhile Fatih, Yavuz ve Kanuni ayrıca muhteşemdirler. Son demlerin padişahları da olsalar III. Selim, II. Mahmut, haksızlığa uğramaları sebebiyle kıyamadığım II. Abdülhamit ve hatta Sultan Vahdettin de şöhretlidirler.

Türkiye Cumhuriyeti'ne gelince; bu güne dek pozitif yönde iz bırakan liderler olarak Mustafa Kemal Atatürk, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan'ı vitrinde duran isimler olarak görürüz.

Mustafa Kemal'i Atatürk yapan şey kuruculuğunun yanısıra kurduğu devleti yeni bir teşkilata kavuşturan reformculuğu olmuştur. Zor bir süreçten taze bir devlet çıkarmak takdire şayandır halk nazarında, fakat reformlar sürecinde takdir parantezinde bazı çatlaklar oluşmuş. Her şeye rağmen o, milletimizin Mustafa Kemal Atatürk'ü olarak kalmayı başaran bir liderdir.

Adnan Menderes, II. Cihan Harbi sonrası konjektüründe atılım ve icraatlarıyla çağdaş medeniyet çizgisini milli vizyonumuza yeniden kavuşturan lider olmuştur. Fakat onun halk kahramanı oluşundaki asıl detay haksız ve insafsız bir şekilde darbeye maruz kalması ve hatta idam edilmesinde gizlidir.

Turgut Özal, askeri vesayetin ardından iktidara gelmesine rağmen sivil iradenin güçlendiğini ve Türkiye'nin uluslar arası bir devlet olduğunu ülkeye ve dünyaya kabul ettiren bir lider oldu. Hızlı değişim süreci onun dönemi ile başladı. Şüpheli ölümünün halk üzerindeki tesiri halen tazedir.

Ve Recep Tayyip Erdoğan… Hakkında yazacaklarım hâlihazırda siyasi bir figür olması tarafgirlik olarak algılanabilir fakat ben olabildiğince sağlam cepheden yani 2071'den bakmaya çalışan bir sosyal bilimci olarak gödüklerimi arz etmeye çalışacağım.

Tarih boyu demokratikleşme ile ilgili köklü sorunlarımız vardı. İktidar olanlar bir türlü muktedir olamıyordu. Zaman içinde cumhuriyete kavuştuk, fakat vesayet düzeni cumhuriyette de kendine hakim bir mevki bulmuştu. Bu yüzden yeni devletin sıfatı olan cumhuriyet, Osmanlı'nın meşrutiyeti kadar dahi olgunlaşamıyordu. Millet merkezli iktidarlar kısa sürede sindiriliyor, laf dinler hale getiriliyordu. Emperyalist güçlerin her daim iştahla baktıkları topraklarımız ve milletimiz modern sömürü aracı olmaktan bir türlü kurtulamıyordu. Karın tokluğuna bu topraklarda yaşamayı bağımsızlık kazncı sayan millet olmayı kabullenmiştik doğrusu. Bu oyun böyle sürüp giderken bir şey oldu; Son kurban küllerinden doğdu.

Küllerinden doğan bir lider olarak Recep Tayyip Erdoğan, şu ana kadar ortaya koyduğu icraat ve vizyonu ile gerçekten de Yeni Türkiye'nin inşası için eski Türkiye'nin birçok alışkanlıklarını, kabullerini hatta tabularını sessiz bir devrim kabiliyeti ile reforme etti. Üstelik infiale sebep olmadan. Vesayet düzeninden devlet ve millet çok çekmişti. Askeri vesayeti ortadan kaldırırken cemaat merkezli yeni bir vesayet doğdu. Milli bir devlet olabilmek, kırmızı çizgilerini milli çıkarlar üzerine inşa edebilmek için vesayetin her türlüsüne karşı durmayı tercih etti. Derken şimdilerde bu yeni vesayetle boğuşmalar yaşanmaktadır.

Türk tarihinde ilk defa halk kendi devlet başkanını seçecek. Ve muhtemelen bu yarı başkan da Tayyip Erdoğan olacak. Bu durum hem emperyalistlerin hem de vesayetçilerin hiç arzu etmedikleri şeydir. Çünkü bu lider; öyle istenilen kıvama getirilen, şekle sokulan bir karakterde değil. Üstelik gizli düzeni ifşa edebilecek cürette bir tehdit. Sadece Türkiye ile sınırlı kalmayan, daha geniş sınırlarda yeni Osmanlı doğuyor algısıyla korku salan bir lider.

Bana öyle geliyor ki Tayyip Erdoğan nereye konumlandığının farkında. Siyasi projelerini dizayn ederken üç-beş yıllık seçim hesaplarından ziyade en az 2023'e kadar inşaatımız devam edecek mesajını vermektedir. 2071 hedefi uçuk gibi görünse de uzun vadeli bir vizyona sahip olduğu izlenimi vermektedir. Artık o tarihe hazırlanan bir lider. Ortaya koyduğu dev projeler ve vizyonuyla tarih sayfasını gurur veren ifadelerle doldurma gayretinde. Meselelere bu açıdan yaklaştığı için çok zorlanmadan kalıplarını kırabiliyor. Yeri geldiğinde en az MHP kadar milliyetçi çizgide duruyor, yeri geliyor en az BDP kadar Kürt vatandaşlarımızın haklarını savunabiliyor, yeri geliyor CHP kadar sosyalist bir icraatın içinde olabiliyor. Farklılıklarımızı kendi havuzuna çektikçe muhalefetin işi zorlaşıyor haliyle. Sırf iktidarın gündemine ve icraatlarına laf yetiştiren partiler olmaktan kurtulamıyorlar.

Memur maaşlarını ödenmekten aciz hükümetten sonra iş başına gelip de devasa projelere imza atmak, hem de olanca gücü ve hızıyla devam eden kaos, vesayet gayreti ve muhalefete rağmen kolay bir iş değildi ama şöyle bir geriye baktığımızda hayalden öte işler başarıldı.

Herkesin hayret ettiği bir şey daha var; Tayyip Erdoğan'daki enerji… Gecesi gündüzü olmayan bir tempo ve şehirden şehire, ülkeden ülkeye bitmek bilmeyen seyahatler… Nikah törenlerine varıncaya kadar toplantılardan toplantılara, konferanslara, mitinglere koşturmacalar… Allah nazardan esirgesin muazzam bir enerji… Ama tarihe nakşolunacak hoş bir seda bırakmak isteyenler için yorgunluk ancak mutluluk sebebi olur. Belki de meselenin özü bu.

Tarihin takibi altında olduğunu iliklerine kadar hisseden Tayyip Erdoğan, Türkiye sınırlarının ötesinde de vizyon ve misyona sahip. Bu yönü ile o hâlihazırda ezilen müslümanlar ve Osmanlı yadigârları için kendi liderlerinden daha değerli bir liderdir.

Başta eğitim olmak üzere, tarımsal kalkınma, gelir dağılımı ve adaleti gibi konularda önemli sorunlar halen devam etse de yapılan icraatlar geçmişle kıyas götürmez niteliktedir. Gelinen noktada Türkiye'nin kangrene dönmüş sorunları çözüme kavuştu, kavuşuyor. Ezberimize kazınmış olan enflasyon canavarı, yüksek faiz, yolsuzluk, laiklik gerilimleri, darbe teşebbüsleri,  başörtüsü mağduriyetleri, ifade özgürlüğü, Kürt sorunu gibi vesaireleri akliselimin rehberliğinde tarihe karışıyor. Ki yakın geçmişe kadar bunlardan birini bile halletmek hayal olarak telakki edilmekteydi.

Kimileri beni bir medyum olarak itham edebilir ama ben bir sosyal bilimci olarak iddia ediyorum ki 2071'den bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti'ni Yükselme Dönemine taşıyan lider olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın adı geçecektir. Hatta biraz daha ileri giderek şunu da rahatlıkla iddia edebilirim; 2071'den bakıldığında tüm Türk tarihi çapında en muhteşem devlet adamları listesinde Tayyip Erdoğan ilk 5'in içinde olacaktır.