ÇAYKUR’UN ALİM’İ

Orhan YAZICILAR

 Yaşımız itibariyle 50 yılı aşkın bir süreden beri Milli ürünümüz olan Çayımızı iyi bilen, tanıyan, toplayan, taşıyan, satan, çileli ve sıkıntılı günlerini gören, yaşayan biriyim.

Zaten Çayımızın bölgemize gelişi; 70-75 yıl öncesine dayanır. Ancak 1965 yılından itibaren çay ekim ve hasadı yaygın duruma geldi. Ben de 1965’ten bu yana çayımızın başına neler geldiğini ve o günden bugüne kadar ki serüvenini çok iyi bilenlerdenim. 
Çayımızın iyi para ettiği dönemlerden tutunda; derelere, meşelere, yollara dökülerek hem devleti, hem de milleti nasıl zarara soktuğuna bizzat şahit olmuşumdur. 
Neyse onları bir tarafa bırakalım. Oraları çok kurcalamayalım.
Şimdi ise malum; her yıl çay sezonu açıldığı zaman üretici (bizler) çok sıkıntılı bir başlangıçla ürünümüzü toplamaya satmaya başlarız.  Bir çok spekülasyonlar yapılır. Sonrasında sistem yerleşir ve sezon tamamlanır.
Gelelim bu yıl ki çay sezonuna. 
Çaykur genel müdürü sayın İmdat Sütlüoğlu; uzun yıllar kurumun başında başarılı ve güzel hizmetler verdi. Çaykur’a yeni bir çok ürünler katarak ya da kazandırarak hizmet süresini tamamlayıp ayrıldı.
Şimdi ise çiçeği burnunda vekileten ama; asıl olması için hiçbir olumsuz sebep olmayan Yusuf Ziya Alim, kurumun başına hak ederek getirildi. Buna her bir Rizeli gibi ben de çok sevindim. Çünkü kurumun işleyişini çok iyi bilenlerin başında geliyor. Bir üretici olarak başarılı olacağına son derece inanıyor ve kendisine güveniyorum.
25 Mayısta Çay sezonu, yani kampanya açıldı. Ramazan ayının yaklaşmasından dolayı üretici tam kapasite ile çaya hasada başladı. İlk günlerde özel sanayici yüksek fiyattan peşin alımlara başladı. Ne zaman ki Çay kur günlük alım kapasitesi olan 9 bin ve biraz daha zorlamak suretiyle 9.800 tona ulaştı.
Ancak; zaman zaman Genel Müdür Yusuf Ziya Alim üreticiyi uyararak acele etmeyin sizin tüm kota üzerindeki çayınızı almaya talibiz ve alacağız dedi.  
Özel sektör ise ne yaptı?
Önce yüksek fiyat ve peşin sistemini uyguladı. O da tabir yerinde ise çaya boğulunca hem fiyatı düşürdü, hem de alımlarına kısıtlama getirdi.
Aslında onlarda kendilerince haklı. 
Çünkü özel sektörü engelleyici bir kanun yoktur. Çıkarılmadı. Çıkarılamadı. Şu fiyattan aşağı olamaz diye bir hüküm olmadı. Dolayısıyla onlarda serbest ekonomi mantığı ile alımlarına devam ediyorlar.
Çaykur bir güvence vermiştir ama biz üreticiler buna uymamakta ısrar ediyoruz.
Gürcüleri saldık çayıra, çayımızı mevlam kayıra. Tonunu 600 Tl. karşılığında topluyorlar. Günlük yevmiye 130 ile 150 tl arasında, hem de peşin. Dayan gitsin!.. Çayda ne kalite kalıyor, ne de bereket.
Ne oldu şimdi? Suçlu aramaya başladık.
Başta Çaykur’u haksız bir şekilde suçlamaya başladık.
Ardından özel sektörü suçlamaya başladık.
Bilen de konuşuyor; bilmeyen de..
Asıl suçlu biz müstahsilleriz. Kimse kusura bakmasın. Ben çok iyi bildiğim için konuşuyor ve yazıyorum. Yıllar önce bir sürgün 45 gün sürerdi. Rahat rahat çayımızı satardık. Şimdi ise İstanbul’da otur, şehirde otur, iki günde çayı topla. 
Yok böyle bir şey!..
Çayın en iyi muhafazası dalında durmasıdır. Çaykur ile özel sektör’ün günlük kapasitesi ortalama  12- 13 bin tondur. (Tahminim) Biz ise günlük 15 bin ton topluyoruz. 
Ne olacak şimdi. Fazla stok yaparsan yanmış ve çürük çayı mı işlesinler?..
Bundan dolayı; başta Çay kurumuza ve onun Genel Müdürü olan Yusuf Ziya Alime güveniyoruz. 
Kendilerine başarılar diliyorum.