BUYURUN AŞK İLE BİR DAHA

Kralın biri bir gün kiraz yer ve çok hoşuna gider. Kral soytarısına kirazın faydalarını sorar. Soytarı(kralı her haliyle onaylamayı maharet edinmiş kiralık kişi) kirazın faydalarını saymakla bitiremez. Başka bir zaman yine kral kiraz yer, ama bu sefer de ishal olur. Soytarıdan kirazın zararlarını sorar. Soytarı da kirazın zararlarını sayar da sayar. Seyredenler soytarıya kızar ve ikiyüzlülüğünün sırrını sorar. Soytarı ise; “-Ben kralın soytarısıyım. Kirazın değil. Kirazın mutlu olması değil, kralın mutlu olması beni ilgilendirir.” der.
                Bu hafta sizlere soytarılığı becerememiş bir kaçağın krala yazdığı mektubu aktaracağım.
            “Sevgili Kralım,
            Sert olmamalıydın ama sertleştin. Birilerinin eteğine tutunarak yaşadığın zamanlar herkesin aklında. Gelişinle dostlarının bayram edeceği zannedilmişti ama dostlarını kaybettin. Düşmansız yaşadığın günleri özleyeceğini unutmamalıydın. Adamlardan bir adam olduğun zaman hürmet görmek yaraşırdı sana, ama lanetle anılacak zemini kendi ellerinle hazırladın.
                Hani çok ağlatıldığın yıllar olmuştu da dostların da seninle ağlamıştı. Ama sana ağlayan dostlarını sen ağlatmayı başardın. Yumuşak kalpli idin, gücü bulduğunu zannederek sertleştin. Korkulan adam olmayı seçtin. Maalesef kimseyi korkutamadın. Korkuttuğunu zannettiğin insanlar seni acıyarak izlemekte.
                Küçük odalarda çay içtiğin dostlarına çay ikram etme kibarlığı gösterdiğin günleri unuttun ve aynı dostlarını odanda mutlu etmesini bilemedin. Bilemedin ki; o insanların aslında sana ihtiyacı yoktur. Saflık yaptın ve seni okşayanların asıl niyetlerini anlayamadın. Bugün seni yalancıktan sevenler seni eve gönderdikleri zaman eski dostlarını da artık özleyeceksin. Ama onlar seni bir daha ciddiye almayacaklardır.
                Oturduğun koltuğu omuzlarına verip gönderdiklerinde koltuğu yerleştirecek bir düzlük bulamayacaksın. Yamaca yerleştireceğin tekerlekli koltuğunun seni nerelere götüreceğini de kimse kestiremeyecektir. Ama kimsesiz kalacağını herkes bilmektedir. Kimsesizlerin kimsesi olacağın zannedilmişti. Kimseleri kimsesiz bırakacağını kim tahmin edebilirdi.
                Unutmamalıydın ki; dostların inmeyecekleri bir yere kadar yükselmişti. Ancak sen geçici olarak yükseklere yerleştirilmiştin. Dostlarını ihmal etmeseydin inerken omuzlarda inecektin, başlara taç edilecektin. Fakat sen devrilerek ineceksin ve seni kimsecikler düşerken kapmayacaktır. Bilmelisin ki sana acıyacak kişi bulamayacaksın.
                Aslında niyetinin kötü olduğunu düşünmüyor dostların. Kaldıramayacağın yükün altında ezildiğinin onlar da farkında. Sevenlerinin kıymetini bilseydin seni orada da, sonradan da mutlu edebilirlerdi.
                Aklından çıkarmamalısın ki, giderken kırdığın bardaklara dönerken basacaksın. Öyleyse hiç geri dönmemelisin. Gözlerden ırak olmalısın. Sakın dönerken yüzleşme hatasını işlememelisin. “Ey cemaat bu kişiyi hayatında nasıl bilirdiniz?” sorusunun sorulacağı anları düşünmek bile istemiyor dostların. Kahredicidir ama, o gün seni okşayanlardan hiç kimse orada bulunmayacaktır.
 
“Senin de geçer zamanın.”
Çeliğinin suyu gider erirsin.
Çok yürekler yaktın, çamlar devirdin.
O gün gelir, sen de hesap verirsin.
 
Boyun büküp râm olanların gider.
Devirdiğin devler çay demlerse içersin.
Sert gelenler giderken yumuşak gider.
Bal zannedip çok zehirler içersin.
 
Sahte altın solmayınca güzeldir.
Erbabıysan değerliyi seçersin.
Her ışığı zannedersin güneştir.
Bir kör karanlıkta çekip gidersin.
 
Sanma ki yaktığın yürekler yanmış.
On santimle metre metre ölçersin.
Bilmedin ki hep aldatan aldanmış.
Kötüyü iyiden “orda” seçersin.
                O kral uzun yıllar bu mektubu yazanı aramış, ama bulamamış. Gökten üç elma düşmüş. Biri krala, biri soytarıya, üçüncü elma da bu yazıyı okuyana verilmiş!23.05.2008
                (3,5 yıl önce yazdığım bir yazıyı tekrar paylaşmak şart oldu. O zaman rastlayıp okuyamayanlara lazım olacağı düşüncesiyle, affınıza sığınıyorum. Sadece yazının başlığını değiştirdim)
Önceki ve Sonraki Yazılar