İÇİMİZDEKİ HAİN KİM?

Geçende gönül dostlarımdan birinin şirketinin yönetim kurulu toplantısına davetliydim. Yönetim kurulu başkanı benim durumu gözlemlememi ve bilahare kendisine yorumlarımı aktarmamı istedi.
            Başkan gerekli açıklamaları yaptıktan sonra konuyu esas noktaya kilitledi:
“-Arkadaşlar, bu büyüme hızımızla yaptığım hesaplamalara göre iki yıl içinde şirketi tasfiye edeceğiz gibi görünüyor. En kısa zamanda hâsılatı ve müşteri sayımızı artırmalıyız. Aksi takdirde hepimiz işsiz kalacağız.”
            Yönetim kurulu üyeleri, diğer yöneticiler gerekli savunmalarını yaptılar. Ama kimse ikna olmamıştı. Başkan bana döndü ve; “-Hocam bir de sizi dinlemek isteriz.” dedi.
            Bende durumu tahlil ettikten sonra kurulda bulunanlardan birisinin ciddi anlamda başarısız olduğunu tahmin ettiğimi söyledim. Bu başarısız kişinin en kısa zamanda bulunması ve uzaklaştırılması gerektiğini önerdim. Herkes gözlerimin içine ejderha gibi bakmaktaydı. Teşekkür edip kenara çekildim.
            Bu sefer başkan oradaki kişilerin yorumlarını almaya başladı. İsteyen söz alıp kendini savunuyordu. Bir daha söz almadan toplantıdan ayrıldım.
            Yemek ve çay faslından sonra herkes dağılınca başkan beni göndermeyerek son özel yorumumu yapmamı istedi. Ben de dedim ki;
            Başkanım burada iki tip insan vardı. Birincisi kendinden emin olanlar. Bunlar dikkat ettiysen kendilerini savunma ihtiyacı duymadılar. Bunları iyi korumalısın. Bunlar her yerde iş bulurlar. Öyle düşünüyorum ki burada da işlerini hakkıyla yapmaktadırlar. Diğer gurup ise şiddetle kendilerini savundular ve benim fikirlerimin anlamsız olduğunu üstü kapalı olarak anlatmaya çalıştılar. Mahareti kifayetsiz insanların ortak özelliği mazeret üretmektir. Dikkat ederseniz çözüm değil mazeret üretmek için enerji harcamaktadırlar. Bunları ise çok yakından takip etmelisin. Çünkü bunlar işlerinin sona ereceğinden korkuyorlar ve işlerini hakkıyla yapmadıklarını düşünüyorum. İyi izlemelisiniz. Zira kendinden emin olanın minnetle işi olmaz. İşini iyi bilenlerin ise kimseye ihtiyacı olmaz. Ben bir başarısızdan söz edince savunmaya geçenleri iyi izlemelisiniz. (Aslında benim onlardan birinin başarısız olduğunu bildiğim filan yoktu. Tepkilerini tetkik için öylesine bilinmeyen bir kişiyi suçlamıştım)
            Mevlana’nın Mesnevi’sinde bir hikâye anlatılır:
            Adamın birinin büyük bir bakkalı varmış. Kendisine arkadaşlık etmesi ve dükkânı beklemesi için bir papağan satın almış. Akşam eve giderken papağanı dükkâna nöbetçi bırakırmış. Bir akşam dükkâna bir kedi girmiş ve dükkândaki farenin üzerine atlamaya kalkışınca papağan korkup kanat çırparken gülyağı şişesini düşürüp kırmış. Her yer gülyağı olmuş. Dükkân sahibi sabah durumu görünce kızmış ve papağanın kafasına vurmuş. Sonra papağanın tüyleri dökülüp kel olmuş. Daha sonra da papağan üzüntüden konuşamaz olmuş. Bakkalın işleri kötü gitmeye, müşterileri eksilmeye başlayınca hatasını anlamış ama papağanı da bir daha konuşturamamış. Zaman sonra bakkala bir kel adam gelmiş. Keli gören papağan çok sevinmiş ve yalnız olmadığına sevinerek dile gelerek adama: “sen de mi gülyağı şişesini kırdın da kel oldun?” demiş. Her şey eskiye dönmüş. Papağan konuşmuş. Bakkalın işleri düzelmiş…
            Bu hikâyeyi yönetim kurulu başkanına anlattıktan sonra. Buradaki şiddetle kendini savunan kellerin kel oluş sebebini bulmalısınız. Bir an önce virüslerden temizlenmelisiniz, diğerlerini ise mutlu etmesini becermelisiniz, diyerek ayrıldım.
            Başarı anlatılmaz yaşanır. Başarılı insanları başkaları anlatır. Beceriksizler ise kendilerini savunarak rahatlamaya çalışır. Başarılı insanlar suçu araştırır ve düzeltme önerir. Başarısız ise, suçu başkasına atarak kendisini aklamaya çalışır. Çözüm yollarını ise başarısız insanlar hiçbir zaman söyleyememişlerdir.
            Başarısızlığın sırrını arayanlara duyurulur!
Anlamak istemeyenler her zaman nefretle anılacaktır. Meraklısı için bir not düşeyim istedim.
Önceki ve Sonraki Yazılar