REYHANLI’DA GÜL AÇTI(!)

Doğanın kuralıdır; düşman, düşmeni bekler.
 Düşmüyorsan da düşmen için her hileyi yapar.
 Bu kural, hayvanlar için böyledir.  Bir de, hayvani yönü ağır basan insanlar için.
Bin yıldır Anadolu’da böyle düşmanlara karşı kendimizi korumaya çalışmaktayız.
Gördük ki; birliğimizi koruduğumuz zaman hiç mağlup olmadık.
Lakin bunu düşman da farketti.
Bu nedenle Osmanlı, ayrılık tohumlarıyla parçalanmıştır.
Düşman bununla da yetinmemiştir. Birlikle üç kıtayı düşmana dar ettiğimizin intikamını, bizi dar Anadolu’ya hapsederek almıştır. Ancak bununla da yetinmemiş, Anadolu’yu da dilimlemenin mücadelesini bırakmamıştır.
Fakat düşman, düşmanlığını aleni yapmamaktadır. Ayrılık tohumlarını ekmekten bıkmamış, amacına ulaşmak için sabırlı davranmış ve yüzyıllar üzerine hesap yapmıştır.
Biz de, bu oyuna çoğu zaman gelmişizdir. Çok acıdır ki, halen daha da bu oyunu oynamaktayız.
ABD’li sosyolog Eric Hoofer bizim gibileri yeme oyununun kurallarını şöyle özetlemiştir: “Bir milleti mağlup etmenin kuralı bellidir: Öncelikle dini ayrılıkları körükleyeceksin.  Bu çalışmayı da, ırksal ayrılıklarla ve mezhep bölünmeleriyle besleyeceksin. Sonra; yöneticilerin üç zaafını kullanacaksın. Bu üç zaaf da; kadın, para ve makamdır. Söz ustası muhaliflere her istediğini verip ortamı germesini becereceksin. Geriye zahmet buyurup o toprakları teslim almak kalacaktır.”
Başka söze hacet var mı?
Tarihe bir göz atarsak: Yahudilerin ve Hristiyanların daima birlik kurduklarını, Müslümanların ise, Hilafetten sanra daima bölündüklerini görürüz.
Amerikan diye bir ırk olmamasına rağmen Amerika’nın bütünlüğü için mücadele veren yüz milyonlarca insan görürüz. Avrupada onlarca ırk ve devlet olmasına rağmen din paydalı Avrupa birliği’ni görürüz. Bize sıra gelince ise; milletini seven ırkçı, dinini seven de gerici ilan edilmiştir. Maksat, küçük parçalara ayırıp kolay yemektir.
Bizi bireyselleştiren uzman sosyologlar dilimize de müdahale etmiştir.
Peygamberimizin: “Ben sizin çokluğunuzla övünürüm” hadisine rağmen, ahiret için söylenmiş “her koyun kendi bacağından asılır” sözünü bize dünyada uygulatmışlardır.
“Nerde çokluk, orda tokluk.” Sözünü değiştirip bizi bireyselleştirmişlerdir.
Kendileri çok nüfuslu ve nüfuzlu birlikler kurarken, bizi; “Gemisini kurtaran, kaptan” sözüyle yalnızlaştırmışlar. Bizi; bir hırka, bir gömlekle avutup, kendileri dünyanını tamamını istemişlerdir. “Dünya’dan nasibinizi unutmayın.” ayetine rağmen, “dünya malı dünyada kalır” hakikatini bize yanlış bir şekilde öğretip, dünyadan koparmayı denemişler. Başarılı da olmuşlar.
Bütün bu mücadelenin sebebi ise şudur: Su bakımından kıyamete kadar, enerji bakımında ise tahminen 300 yıl dünyayı bakacak enerji merkezi Anadolu’ya sahip olmaktır. Önümüzdeki yüzyılın savaşlarının su ve enerji üzerine olacağını bilmeyen var mı?
Somali, Afganistan,  Irak, Mısır, Libya ve Suriye’de neler olduğunu anladık mı? Rotary Kulübü, Lions Kulubü,  İsrail, ABD ve Avrupa Birliği gibi ittifakların nelerle meşgul olduğunu kavradık mı?
Artık Reyhanlı’da ne olduğunu da anlamışızdır. MOSSAD’ın(!) Reyhanlı eyleminden sonra bizim siyasetçilerimizin nasıl kavga ettirildiğini sanmıştınız? İrail’in suladığı arap baharı bahçesi Reyhanlı’da bir çiçek daha açmıştır. Kimin elinden ne geliyorsa yapma zamanıdır.Kavga zamanı değildir.
Anlayıp uygulayabilenler yaşayacak, diğerlerinin ne olacağı malum.
Önceki ve Sonraki Yazılar