Tuncer ERGÜVEN

Tuncer ERGÜVEN

KÜRTLERE ÖZERKLİK


KÜRTLERE ÖZERKLİK,
DEVLET OLMA TALEPLERİ
OSMANLI DEVLETİNDE AŞİRETLERİN ÖZERKLİĞİ

Osmanlı devleti Kanuni nin Viyana seferinden sonra mevzii birkaç olumlu sonuç dışında Askeri operasyonlarda devamlı kaybetmiştir.
Çanakkale savaşlarında Müttefik düşman ordusunun denizdeb ve Karadan ilerlemesini durdurmuştur.Bunu zafer olarak kutlarız.gerçekten dünya savaş tarihinde önemli yeri olan bir savaştır ve zafer Mücizelerle elde edilmiştir. Nusret mayın gemisinin olağan üstü işleri ,müstahkem topçu birliğinin gemileri batırması ve Yarbay Mustafa Kemalin birliği ile ölüme koşması sonucu düşmanın çıkarma yapmasının engellenmesi zaferi getirmiştir. Ne gariptir ki
Çanakkale deki ordularımızın komutanı Almandır.BU savaşta aldığımız sonuçlarda Ordu komuta kademesinin ve genel kurmayın sonuç alıcı hamlelerde hiçbir katkısı yoktur.
Zafere rağmen Mondros Mütarekesi ile Osmanlı devleti mağlup ilan edilirken bununla yetinilmeyip Teslim olma anlaşması imzalamış ve Dolma bahçeye 60 düşman savaş gemisi gelmiş ve  İstanbulu İşgal ettiği gibi yurtta istediği herhangi yeri işgal etme hakkını elde etmiştir..
İngiliz ve Fransız İşbirliği Karadenizde Pontus,Kuzey Doğuda Ermenisten,Güney doğuda Kirt devleti,batıda bir çerekz devleti kurdurmaya çabalarını sürdürürken,Ege ve Trakya Yunanistana ,Adana ,Antep,Hatay,Antalya Fransaya,Musul Kerkük ,Arabistan nın ingiltere ye verilmesi için İstanbul hükümetinin bakanlar kurulu ve devlet yönetimine bu azınlık ve etnisite mensuplarının egemenliğini görmekteyiz.
Padişahın özellikle Tanzimat tan sonra  Özellikle Güney doğudaki aşiret reislerine ve çocuklarına  eğitim olanakları sonucu verilen kamu görevlerindeki etkinliklerinin 2-3 kişi hariç hepsi Kürt bağımsızlığı için Rus-İngiliz-Fransız Kapılarını çalmışlardır.Yunanlılarla işbirliği imkanları aramışlar,Mustafa Kemale zorluk çıkarmak için İngilizlerle ,Fransızlarla işbirliği yapmışlardır.
Yani biz kurtuluş savaşını Kürtlerle kardeş kardeş omuz omuza yapmadık.Fakat Kürtlerde tek bayrak altında toplanmış bir etnik gurup değildirler.Bugünde değildirler.300-400 hatta 1000 sene öncede değildiler.
Ancak bir gerçek var ki oda ayrılıkçılık peşinde koşanlar aşiret reisleri veya çocukları idi.Yanı Ağa-bey-seyit-şeyhler oluşan egemenlerdi.Onlar için aşiret mensupları veya dini etkinlik gereği mensubiyetleri oluşturan insanlar,yani halk zaten emir kuludur.Onlar ne derse onu yaparlar ve onlar aşiret reislerini izni olmadan hiçbir karar veremezlerdi.
Yani İnsan olarak evini bile yönetmesi ,işini seçmesi tartışma konusu olan bir topluluktu.Aşiret reisi,şeyh,seyitler ister isyancı olur ,ister Osmanlıya asker olur,İster sadece tarlada ırgat,çoban olur çocuk yapar,ağanın hükmedecek nüfusunu artırırdı.
İngiltere ve Fransa dan istedikleri bağımsızlıkta talepleri kendi kişilikleri içindir.her biri kendisinin Kürt halkının prensi,emiri ,kurucu başkanı olarak atanmasını istemekteydi,fakat bu taleplerine karşı Kürt bölgesindeki yurttaşları harekete geçiremiyorlardı.Çünkü insanların çoğu köylerde ve dağlarda yaşamaktaydı ve aşiret reislerinin-ağalarının emri dışında bir harekette bulunma şansları yoktu.Ayrıca her ağa,şeyh,aşiret reisi oyunu kendine oynar ,aşiretini korumaya özen gösterir ,olanak bulursa aşiretini genişletir ,güçlendirir di.Bu geleneksel yönetim anlayışı idi ve bu konuda Yavuzdan beri Osmanlıdan aldıkları Özel ve aşiretsel hatta aşiret başkanı olarak kişisel yönetim egemenliği yani özerkliği kullanıyorlardı.
Burada söz konusu özerklik neydi ?Kim ve neden vermişti?Türk halkı bunu bilmelidir .Çünkü bilmek hakkıdır.Yoksa son iki yüz sene yavuzlarını Kanunilerin mirasını tüketen Osmanlı padişahlarına methiyeler düzerek gerçekleri ört bas etmemeliyiz. Buna yapmayıp Kürt sorunu, Cumhuriyet hükümetlerinin yarattığı sorundur demek koskoca bir yanlıştır.
Çünkü cumhuriyet hükümetleri öncesi Kürt bölgesi Türk silahlı kuvvetlerinin bağımsızlık savaşında çoğunlukla yanımızda değildi.Yanımızda Olmayan Kürt beyleri ,ağaları,seyitleri,şeyhlerinin çoğunluğu idi.Onların aşiretleri yanı halk ise olan bitenden bihaberdi .Hiç bir şeyin farkında değildi.
Cumhuriyet Aşiret reissin kölesi olan insanları d,ğer illerdeki gibi yurttaş insan yapmaya kararlıydı.Bu kararlılık sonucu uygulanan devrim hareketlerine egemenler din elden gidiyor gerekçesi iler eski egemenliklerini korumak için halkı istismar ederken kendileri devletin yönetme,seçilme,iktisadi nimetlerinden aileleri ile istifade ewderken halkın devlete olan düşmanlığına ,şikayetine sebep olmuşlardır.  
 Bir İnceleme ve araştırma yapıtı olan Prof.Dr.Metin Heperin Devlet ve Kürtler kitabına bu tespit için bakmak yeterlidir.İsteyen başka kaynaklara bakabilir ancak aynı sonuca ulaşır. Çünkü Mezopotamya da-Güney doğu Anadolu da,Iranda ,Suriye nin bugünkü topraklarında yüz yıllardır yaşayan Kürtler de diğer halklar gibi yaşamaktadır. Kürtler çoğunlukla kapalı topluluklar şeklinde dağlarda ,Ekili dikili tarım alanlarında değil hayvancılık alanlarında kendi düzenlerinde yaşamaktaydılar.
Osmanlının bu bölge ile ilk ilişkisi Çaldıran savaşı ile başlar.Çaldıran savaşı ile Osmanlılar Kürtlerin yaşadıkları bölgeyi ele geçirirler , bu durum Kürtlerinde işine gelir.Yani iki taraf memnundur.
1516 dan önce bölgede Kürtler mi hakimdir.hayır Onların hakimiyeti sadece dağdaki,yükseklerdeki yaşam koşullarıdır ve Safeviler hakimdir.Bizanslılar ,Büyük Selçuklular , Anadolu Selçukluları ,İskender,Romalılar ,Med –Persler e ait devletler hakim olmuşlardır.Bu süreçte bu bölgeler İskitler ,Kimerler,Hunlar,Cengiz ve Timur orduları gelip geçtiler ve izler bıraktılar. Emeviler,Abbasiler bu bölgelere hakim oldular.Alpaslan dan itibaren ve Bizans döneminde Türkmenler tüm Anadolu ya geldikleri gibi Kürt bölgesi denen bu bölgelere de yerleştiler.Her dönem yerleşenlerle ,yerleşikler  dillerini ,örf ve adetlerini,hatta inançlarında beraberliklerle o bölgede kültürel ve yeni karışık etnisiteler meydana getirdiler.Yeni gelenler daha çok yerleşim bölgelerine yerleşmişlerdir ve bu yerleşimler arttıkça dağdakilerde şehirlere,yerleşim merkezlerine gelerek şehir ve üretken tarım toplumu karakterine ulaşmaya çalışmışlardır.
Bu değişmez gerçeğe göre bu bölgedeki herkes Kürt değildir.Ancak Osmanlı hakimiyeti döneminde biraz daha artmıştır.Çünkü  Safevi yönetimince İrandan kovulan Kürtler , yaşamları için istiklal savaşında ve sonrasında ve sık sık isyan ettikleri Türklere borçlu olduklarını karakterleri gereği unuturlar.
Çok yakın zamanda Halepçe de katledilirken yine kalıtsal olarak Türklere sığınmayı tercih ettikleri Barzani,Talabani İkilisinin ö denemdeki sığınma yerlerinin Türkler olduğunuda bu günlerde karakterleri gereği unutmuşlardır.
M. Heper’e göre: Osmanlılar ve İranlılar arasında sorunlar devam ettiği süre içinde Krüt Aşiret reisleri sık sık taraf değiştirmişledir.Fakat Osmanlılarla daha yakın ilişki kurulmuştur.Çünkü şah İsmail adamları vasıtasıyla bölgeye sıkı hükümlerle hükmetmeye çalışmıştı.1512-1520 de Yavuzun kürt danışmanı Bitlisli idristir.İdris vasıtası ile Şah İsmail emrindeki Kürtlerle ilişki kurar ve 20 Kürt beyinin taraf değiştirmesini sağlar.BU beyler çaldıran savaşında Osmanlıdan yana tavır almışlardır.16 Mart 1516 da Bitlisin Kürt Beyi Şeref beyde Yavuz Sultan Selime bağlılığını bildirmiştir.
Yavuz Kürtler üzerinde üç denetim modeli benimsemiştir.
1-Doğrudan Yönetim
2-Kısmı Özerklik tanınan yönetim,
3-Tan Özerklik tanınan yönetim.
Çaldıran savaşından sonra 9 kürt beyi ,aşiret özelliklerini korumakla birlikte Osmanlıya bağlılıklarını bildirirler.Nitekim, bunlardan Ekrad beylikleri (Kürt sancakları) olarak söz edilmiştir.Bu sancaklarda yönetim geleneksel olarak beyliğin sorumluluğunda olan kürt ailelerin elinde kalmıştır.Merkezi hükümet bu ailelerden uygun olanı seçerek atamıştır.Bu beyler devlete karşı diğer beylerle aynı yükümlülüklere sahipti.Örneğin bu 9 kürt beyi sancak beyi olarak safevilere karşı Diyarbekiri Osmanlı gelinceye kadar savunmuşlarıdır .
Sultan İdris Bitlisi yi aracı kullanarak  Toros ve Zagros dağlarındaki 14 kürt aşireti ile anlaşarak bu beyler sultandan özerkliklerini tanımasını istemişler sultanda kabul etmiştir.Bu tür sancaklardaki topraklar kalıtsal olarak aşiret reisinin ölümü ile oğluna geçmektedir.
İki yıl içinde Osmanlı hakimiyeti sağlanmıştı.Fakat Osmanlının politikası böl ve yönet değildi.Bir tür,güçlendir,birleştir, ve mümkün olduğu ölçüde kendi kendilerini yönetmelerine  Osmanlıya bağlı olmak kaydıyla izin ver politikasıydı.
Osmanlılar yinede Kürtlerin bulunduğu bölgelere diğer bölgelerde olduğu gibi Kürt  bölgelerinde de merkezi bir yönetimler kurabilirlerdi.Ancak bunu yapmadılar.Çünkü amaç onları asimile etmek değildir.İmparatorluğun doğu sınırlarını savunma stratejilerinden ileri gelmekteydi.
Bu durum Osmanlı döneminde hiçbir zaman Eflak,Boğdan, Macaristan örneğinde olduğu gibi bölgesel yönetim ve Erki oluşturulmadığı için bir Kürdistan kavramından veya coğrafik snırlarını çizebileceğimiz bir bölgeden bahsetmek olanak dışıdır.
Osmanlılar sarp dağlarda ve güç coğrafya koşullarında yaşayan beyler arasındaki  özel anlaşmalarla ,Osmanlıların ele geçirdikleri topraklardaki yerel yöneticileri Osmanlı yönetim zümresi içine katmadıkları zaman,bu yöneticilerle görüşüp anlaşarak ve onlara Osmanlı ünvanları vererek onların bağlılıklarını kazanma geleneklere uygundu.Bu gerçekçi politika ,Kürt bölgelerinde özerklikle bağımlılığı eş kılıyordu.
İmparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi yerel isimlerin kullanılmasına da izin vermişlerdir.
16 cı Yüz yıldan sonra Kürtlere devlette de görev verilmiştir. Kürtlerin ikinci etnik kimliklerini açıkça sürdürmelerine de izin vermiştir.
Son Padişahlar döneminde Osmanlı ordusunda Kürtlere değişik rütbelerle görevler verilmiştir.Suriye de ve güneydoğuda konuşlanmış askeri birliklerde bu yöre halkına yer vermişlerdir.   2.c, Abdulhamit döneminde kurulan Hamidiye Alayları Doğudaki Türkmen ve Kürt asıllı aşiretlerden oluşturulmuştur.Hamidiye alaylarının görevi Türk ve Kürt olmayan milliyetçi hareketlere karşı devlet egemenliğini tesis için görevlendirilmiş alaylardır. Muhtemeldir ki bugün PKK hareketini destekleyen Ahmet Türk ün aşiret reisliği dedesinin hamidiye alaylarındaki başarısının sonucu elde edilmiş bir egemenliktir.
X1X yüzyılın sonları ile XX.Yüzyılın başlarında Osmanlılar çok sayıda Kürt yurtaşlarıda esas orduya aldı.
Bütün bu olumlu anlayışa rağmen Osmanlı Kürtçülük ilişkileri zaman zaman kısmı aşiret veya beyler  değişik etnik guruplarla sorunlar oluşturmuştur.Bu guruplar sorunlar meydana getirmiştir. Bu tür asiler bir yerden alınıp başka bir yere nakledilmişlerdir.
X!X .cı Yüz yılda bazı Avrupa devletleri ve Rusya Osmanlı imparatorluğunun toprak bütünlüğüne yönelik ciddi tehlikeler oluşturmaya başlamıştır.Osmanlı devleti bu politikaların
Önünü kesmek için elbette önlemler almıştır.Merkezi yönetimin sıkı kontrolu altına tutmaya başlamıştır.
Yukarda yerel yönetimleri güçlendirme,birleştirme ve mümkün olduğunca kendilerine yönetmelerine izin verme politikasını uygulandığını belirtmiştik.X!X.yüz yılın ortalarında bu politikalar uygulanabilir olmaktan çıkmıştı.1836 dan itibaren Osmanlılar emirlik ve Osmanlı eyaletine dönüştürmeye başladılar.1840 dan itibaren Kürtrlerin yaşadığı eyaletler anadolunun bölünduğu 18 eyaletten birisi olduğu anlaşılmaktadır.
1839-1876 tanzimat döneminin başlıca amacı olan yasa ve yasalar önünde eşitlik İlkersinin yaşama geçirilmesiydi.Bir diğer yaklaşımla merkezi yönetim için yapılan teni düzenlemelere etnik etmenlerin bir rolu olmamıştı.Örneğin bazi kürt aşiretlerinin başka yerlere yerleştirilmesinde de böyleydi.Bu önlemin tüm kürt bölgelerinde doğrudan kontrol altına almak için gerekli görülmüştür.
Osmanlılar Kürtleri etnik gurup olarak görmemişlerdi ,yani ne Kürt olarak nede Türk olarak o bölgedeki yurttaşları ayrık görmemişlerdir.
Osmanlı devletinde nüfus sayımları ,farklı etnik toplulukların nüfuslarını belirlemek için değil vergi ve askerlik amacıyla yapılırdı.Etnik gurup olarak Osmanlılarda Kürtler diğer unsurlardan daha yüksek veya alçak tutulmamıştır.Yukarda değinilen ayrıcalık kürt olduklarından değil yerel yönetim olarak verilmiş olup Türkmenler içinde geçerlidir.Ayrıcalıklar yerel yönetim için geçerliydi ve Kürt veya Türkmen olmanın bir ayrıcalığı yoktu.Eğer Osmanlılar etnik düşünceler taşımış olsaydı ‘’ güçlendir,birleştir, ve mümkün olduğu kadar kendi kendilerini yönetmelerine izin ver ‘’ politikasını benimsemezlerdi.Dolayısı ile Kürtlerin Osmanlı döneminde veya Türklerden asimilasyona tutuldukları iddiaları kocaman bir yalandır.
Osmanlı devleti 1877-1878 yani 93 harbi nı Ruslara j-karşı kaybetmesi Kürtlerin batılılaşmadaki etki ve ilgisini artırmıştır.Kürt Beyi Şeyh Ubeydullah 1880 da Dini temelde meşrulaşmış bir düzen kurmak amacıyla topluluğu ile isyan etmiştir.Etnik bilinç ve güdü olmadığından kolayca bastırılmıştır.
X!X yüz yılda heterojen nüfusa sahip Osmanlıda    400 yıldır uyum içinde yaşayan kürt
aşiretler ve aynı zamanda köylüler ve esnaflar vergilerden huzursuz olmuşlardır.Kürtlerde olduğu gibi Arnavutlar,Araplar gibi Türk olmayan Müslümanlar merkezi yönetim sistemine karşı çıkmaya başlamışlardır.
Bazı Kürt beyleri de İranlılarla Osmanlıyı birbirine düşürdüler ve İranlılar tarafından kullanıldılar.Mevcut Haklarını   artırarak , merkezileşmeye karşı sürdürmeye çalışan bir Kürt beyide 1840 larda kendi halkını demir yumrukla yöneten ve diğer Kürt beylerinden fazla özerklik peşinde olan koşan Botan Emiri Bedirhan Beydir.Merkezi hükümetin planı Botan emirliğini Diyarbekir ve Musul eyaletleri arasında paylaştırmaktı. BU yüzden Bedirhan bey isyan çıkardı .Ayni zamanda konuğu olan iki Amerikan misyonerde Sultanla bağını koparmak niyetinde olduğunu söylediği bilinmektedir.
Beylerin özerklikten fazla bir şey istememelerinin bir sebebi de geleneksel ve dini görüşleri sebebiyle kendilerini sultan gibi halifelik düzeyinde görmeleriydi
Bu dönemlerde isyan eden Kürt beyleri diğer beylerle hareket etmezdi.Çünkü o zaman kendi otoritelerini diğerleri ile tartışır veya konumlarından taviz verme durumunda kalabilirlerdi.Kürt halkında milliyetçiliğin öne çıkmamasının esas sebebi temelde aşiretlerine olan bağlılıklarıdır.Aşiret gelenek ve göreneklerine aykrı davranış günümüzde bile çok zordur. Geleneksel olarak Kürtlerin yetişmiş kadroları genellikle bölgelerinin dışında yaşamlarını sürdürdüler.Bugün de bu durum geçerlidir.Bazi kürt olan bilim adamı,hukukçu,gazeteci,diğer meslek sahibi kişiler kendi toplulukları üzerinde bu nedenle etkili olmadılar ve olamadılar.
Kürtlerin saflarında milliyetçi aydınlar olsaydı bile,hem ortak bir dilin olmaması ve hem de eğitim eksikliği nedeniyle ortak hareket etmeleri ve siyasal  işbirliği yapma olanakları zordu.
II.Abdulhamit döneminde ve daha sonrasında da bu isyan teşebbüslerinden yararlanma ,Kürtleri daha fazla boyunduruk altına alman,asimile etmek gibi politikalar izlenmemiştir.Aksine >Kürt topluluğu içinda ‘’ Cehaleti ortadan kaldırmak ‘’ ve onları imparatorluğun diğer yurttaşlarına eşit statüye sahip bir unsuru haline getirmek amacıyla göçerleri yerleştirme ,ve çağdaşlaştırma politikası benimsemişti BU duruma göre amaçlar,Kürtlere eğitim olanakları sağlayarak , yaşadıkları bölgelerde belediyeler kurarak gerçekleştirilebilirdi.Böylece beyler aşılarak bölgede yaşayan insanlara diğer yurttaşlar gibi eş değer hizmetler sunulacaktı.Bu politika Cumhuriyet döneminde de uygulanmıştır.Bu durum feodal beylerin hakimiyetine son vereceği şekilde algılanmıştır.Oysa feodal yapı her iki tarafta da egemen olmak istiyordu.Olamayınca çare İngiliz-Fransız-Rus-Yunan veya kim olursa işbirliği yapıp isyan etmekti.
1892 de İstanbuld aşiret mektebi açılmıştır.Amaö devlete sadık eğitimli adamlar yetiştirmekti.Aşiret mektebinde eğitim Türkçe idi.O dönemde bu politikaları inceleyen ve Avrupaya rapor eden gayri Muslim bir araştırmacı ‘’ Kürt gençlerin Türk dilinde bile olsa eğitilmesi hiç eğitilmemesinden yüz kat iyidir,bu politika,Türk devletinin dost aşiretlere ilgisini göstermektedir ‘’ demiştir.
Ziya Gökalp !a göre Türkleri sevmeyen Kürt ,Kürt değildir,Kürtleri sevmeyen Türk te Türk değildir.Kürtlerde vatan kavramı yoktur.Onun yerine aşiretlerine güçlü bağlarla bağlıdırlar.Aşiretlerine bağlılıkları nedeniyle askerden de kaçarlardı .Vergi vermemişler,gelirlerinin büyük kısmını kendi yörelerindeki şeyhlere ve önemli dini kişilere aktarmaktaydılar(günümüz de de devam ediyor.
 
Jön Türkler Osmanlı halkına yeni bir kimlik kazandırma amacını taşımamışlardır.Cumhuriyet Osmanlı döneminden aldığı mirasta ve gelenekte Türk kimliği düşüncesine rastlayamayız. 1920 de Hazırlanan Misaki Millide Türkiye ve Türkler denmemiştir. Misaki mİllİ hedefinden iki ay kadar sonra Mustafa kemal TBMM de Ankara da İlk kez Türkiye sözünü kullanmıştır.’’ Türkiye ‘’ sözcüğü 1921 de ilk kez ülkenin Resmi adı olarak kullanılmıştır. Atatrük Cumhuriyet halkına yeni bir kimlik oluşturma sorumluluğu ile karşı karşıyaydı. Atatürk dini topluluğu Laik bir ulusa dönüştirmeyi amaçlamaktaydı.Ulusumuzu ve bireylerimizi bir arada tutacak olan dini ve hizipsel bağlar değil Türk milliyetçiliği olacaktır.Atatürke göre ; Toplumu oluşturan bireyler,geçmişten gelen zengin bir hatıra mirasına sahip oldukları ,birlikte yaşamayı istemeleri iradesine ulaştıkları anda ulus adı nı alırlar……Bu kültürel mirasın kaynaklarında çağdaş Türkiyenin halkının geçmişini Atatürkle savaş sürecinde de görüşen İngiliz yazar Davit Hotham Atatürkle aynı görüşü 50 yıl sonra nakleder. ‘ Bizim Türkler adını verdiğimiz ,… Çağdaş Türkiye halkının geçmişi …. Yüz yıllar boyunca Hititler ,Frigyalılar,Keltler,Museviler,Makedonlar,Rumenler,Ermeniler,Kürtler, ve moğollar,Türkler,Asyalılar karışımından oluşmuş bir halka uzanır……Bir aşamada ,bir …..avuç Türk diğerlerine eklendi,böylece Anadolu mozaiği bu niteliğini günümüze kadar devam ett.Ancak bu Toprakları fetheden   yeni unsur yani Türkler etkili bir güce sahipti.Buy durumun sonucu olarak Anadolu islam oldu,Türkçe konuşmaya başladı,Önce Osmanlı ve sonra Türkiye olarak bilinen bir ülkede yaşayan Türkler olarak anıldılar.1071 Türklerin Türklerin kardeşleri ile karşılaştığı yıldır.
Görülüyor ki yaşadığımız coğrafyada yaşayan Hiç kimseyi Atatürk dışlamamaktadır.      1923 de İnönü Türkler ve Kürtleri tek bir varlık olarak düşündüklerini belirtir.
Cumhuriyet Güney doğudaki beylerin,şeyhlerin,ağalarına eşit yurttaşlık merkezi otorite anlayışı ile son verirken okullarında ağanın çocuğu ile aşirette köle gibi duran Kürde yurttaş hakkı vererek ağanın çocuğu ile okuma,İş kurma ,Paşa,Genel Müdür,vekil,bakan ,başbakan olma hakkını vermeye çalışmış ve vermiştir.
Bugün Kürtler adına konuşanların geçmişteki özerklik hikayeleri bu.yani Kürtrlere değil aşiret beylerine verilmiş hakların geri gelmesi için mı PKK ,BDP,KCK kuruluşları çaba harcıyor. Tüm bunlar için mi batılılar PKK yı destekliyor.Batılılar , Kuzeyliler Anadoluyu yutmak için Kürtleri destekliyor.Onlar ,Her desteklediği ,isyan ettirdiği etnik guruplara sadece felaket getirmektedir. Devlet çıksa aşiretlerin beylerin,dini liderler yok , halk var dese ve onlara batıda yeriniz yok doğuya gidin sizde aşiretinizdeki yerinizin hakkını aşiretinizde arayın derse ne olur.Türkiye cumhuriyetinde Kürt-Laz-Türk herkese yer fazlası ile var.Kürtler bu cumhuriyetin kuruluşunda söyledikleri gibi katkıları yok.Katkılarından kat kat engelleri var.Örneğin engellemeselerdi bugün Musul ve Kerkük de Türkiyenin olacaktı.PKK için harcanan 500-600 milyar dolar harcama doğunun ve ülkenin kalkınmasında kullanılsaydı bugün milli gelirimiz 5000 dolar/fert başına fazla olurdu.Fakat her şeye rağmen onları yurttaş oldukları sürece eşit yurttaşlarımız olarak kabul etmek zevktir.Birlikteliktir.Güçlü ulus olmak demektir.İşte PKK,BDP ve KCK bu gücün önüne set çekmektedir.Eğer böyle olmasaydı onların önce asırlardır onları bir köle gibi kullanan ağalara,beylere,şeyhlere isyan bayrağı açmaları ve onları sorgulamaları gerekir ,kendilerini eşit olarak kabul eden cumhuriyet yurttaşı olarak onur duymaları gerekirdi.
Önceki ve Sonraki Yazılar