GÜNÜLLÜ ESARET EĞİTİMİ


80’li yılların başında “haydin kızlar okula” kampanyaları yapılmıştı. Taşradaki kızlarımızın okulla yakından tanışması ve eğitimlerini tamamlayarak istendik nesiller yetiştirilmek hedeflenmişti. Amaca ulaşıldı. Köylü kızları okullu oldu. Ancak bu kızlar yönetim hayatıyla başörtüsünü de tanıştırdı. Kampanyayı başlatanların amaçları arasında bu var mıydı bilinmez ama, sonuç bu oldu.
                Kampanya ideolojik miydi? Kampanya ideolojik davrananlarca iyi kullanıldı mı bilmem!
                İmam-hatip’lerin kurulması da bunun benzeridir. Kuranların hedefleri ile okuyanların hedefleri zamanla çatışmıştır. Bu okulları kuranlar mı amacına ulaştı, yoksa okuyanlar ve okutanlar mı bilmem!
                8 yıllık kesintisiz eğitim de aynıdır. “Siyasi hayatına mal olacağını” bilenler geri adım atmadılar. Onların bugünkü siyasi arenada esamisi okunmamaktadırlar. Ama bir gerçek vardır ki; bugün binlerce okulumuzda 15 sene geçmesine rağmen hâlâ kesintisiz eğitime geçilememiştir.
                8 yıl boyunca herkesi aynı kazanda kaynatmanın doğru olmadığını kimse gündeme getirememiştir. Herkese matematik, futbol, flüt, İngilizce, şiir, resim derslerini zorunlu yaptık. Eh, ne kadar yapabilirse dedik. Herkesi tam yapamaz hale getirdik. Allahın böyle bir canlı yaratmadığını konuşamadık bile. Her mezunumuza da aynı soruları sorarak liselere yerleştirdiğimiz için de nesli test ve tost arasında boğduk bıraktık. Çocuklarımızı öyle yaptık ki, “-nerelisin?” sorusunu sorunca bile bizden seçenekleri isteyecek hale geldi. Yeteneklerin keşfi askıya alındı. Yönlendirme kâğıt üzerinde kaldı. Kimse sınıfta kalmadı. Herkese her şeyi öğrettiğimizi zannettik. Hiç kimseye yeteneğinde gelişmesi fırsatı veremedik. Bezlenecek çocukla âşık olacak çocuğu aynı bahçede oynattık. Duygusal gelişim zaten bizim işimiz değildi!
                Üç dörtlük eğitimde her şey istediğimiz gibi olacak mı? Onu da bilmiyoruz işte. Zamanla onu da başka birileri belki tartışacak. Çünkü nasıl olacağını bilemiyoruz. Bize sorulmadığı için, bize öğretilmesini bekleyeceğiz. Dün de eleştirememiştik/övememiştik. Bugün de eleştiremeyeceğiz/övemeyeceğiz. Dün de söyleneni yapmaya çalıştık. Bugün de emirleri icra etmek için mücadele vereceğiz.
                Ezip büzmeye gerek yok: Her değişiklik siyasi bir manevradır. Şunu anlamaya gerek var ki: hiçbir siyasi değişiklik hedefine tam olarak ulaşamamaktadır. Kimin kazandığını yaşayınca anlayabilecek kadar ketum bir hayat yaşamaktayız.
                Bir değişiklik bilimsel verilerle beslenmeyince GDO’lu beslenme başlar. Böyle bir beslenme de sağlıklı nesiller yetiştirmez.
                4 çocuk büyüttüm. Hiç birisi diğerinin müfredatını tam olarak bilmez.  Böyle bir kararsızlığın, sağlıklı nesilleri yetiştiremediğini ben yaşıyorum. Bir milletin tüm ideologlarının eğitim, milli hassasiyetler  ve sosyal politikalarında hiç mi ortak noktası olmaz?!
                “Kesintisiz eğitim şarttır.” diyene soruyorum: Nerden biliyorsun? El cevap:”Benim adamım öyle diyor.” “Kesintisiz eğitim zararlıdır” diyene soruyorum: Nerden biliyorsun? El cevap: “Benim adamım öyle diyor.” Buyurun size tek tip insan işte. Cevaplar aynı. Sen ne düşünüyorsun be birader? Ya da senin ne düşündüğün kimleri ilgilendiriyor?
                Bu kadar gönüllü esiri de biz yetiştirdik. Herkesi başkasının aklıyla düşünür hale biz getirmedik mi? Sevenler de siyasi, yerenler de siyasi. “Bilimsel düşünme eğitim”ini düşünmemek de siyasi.
                Bu arada ne mi oldu?
                Afganistan gitti. Irak gitti. Mısır gitti. Libya gitti. Suriye gidiyor. İran hazırlıkları tamam.  Türkiye projeleri saklı kasalardan çıkmak üzere.
                Biz de üç dörtlük notalarla idare edelim. Vatan korumak, sevgili mektubunu sandıkta saklamaya benzemez beyler! Olsun, zaten kıyamet de yakınmış!
Önceki ve Sonraki Yazılar