AYNADA İŞMARLAŞTIM


Güneşin doğmasına daha bir saat vardı.

 Tek başıma sokaklarda dolanmaya çıkmıştım.
 Üç köpeği dünyayı ciddiye almadan oynaşırken gördüm.  Beni görünce yanıma yaklaştılar. Korku ile sevgi arasında gidip gelmeye başlamıştım. Etrafımda oynaşmaya devam etti gamsız olduğunu sandığım köpekler. Korkmadığımı onlara anlatmak için kızarak ayağımı yere vurunca biraz uzaklaştılar. Sonra oynamak istediğimi sanmış olacaklar ki, etrafıma toplandılar. Bir yol bulup atlattım onları da.
 Acil servislerin etrafından başka hiçbir yerde hayat belirtisi yoktu. Süslü binaları izlemeye başladım. Hiçbirinin ışıkları açık değildi. Kim bilir hangi saate kadar oturmuş, ne ile meşgul olmuştu insanlar ki, derin uykuyla sarmaş dolaş geçinip gidiyorlardı.
Bu saatte bir ben vardım uyanık, bir de benim gibi yaşayanlar, diye düşündüm. Köpeklerin aslında ne yaptıklarını bilemiyordum. Çöp kutusundaki tıkırtıyla irkildim. Baktığımda tombul ve sevimli bir kedi ile göz göze gelmiştim. Milyonlarca insanın sofrasında bulamadığını çöplere atan insanların artıklarıyla tombullaşmıştı kedicik. Benim rahatsız etmeyeceğimi hissetmiş olacak ki, kaçmaktan vazgeçti ve beslenmesine devam etti.
Biraz daha devam edince yolum polis karakolunun önüne düşmüştü. Nöbetçi polis elindeki tabancasını okşayarak beni süzmeye başlamıştı. Yaklaşıp selam verdim. Selamımı aldı. Ancak manalı manalı beni izlemeye devam ediyordu. Belki de deli olup olmadığımı keşfetmeye çalışıyordu. Dönüp arkama baktığımda hala beni izlemekteydi.
Dükkânların süslü ve reklam dolu camlarını seyrederek devam ettim. Her zahmet para kazanmak için midir acaba, diye düşündüm.  Herkes farklı düşünebilir, diye mırıldanarak devam ettim.
24 saati hep aynı yaşamak ne kadar sağlıklıdır acaba? Kalkma saati aynı, işe başlama aynı, seyrettiğin şeyler aynı, iş ile ev arası güzergah aynı,  eve dönünce yaptığınız işler aynı, yat saatiniz aynı… 
Bu hayatın dışındaki hayatlardan ne var ne yok? İnsanoğlu tamamen fiziksel eylemlerle sınırlı bir canlı mıdır acaba? Metafizik hadiseler hayatımızın ne kadarını etkilemektedir?
Sınırlı bir ömrü iş-ev arasına sıkıştırarak doğru bir iş yapıyor muyuz acaba? Cismen anlamsız bedenimizin ruhen nelerle doyabileceğini düşünmeyerek hata yapıyor olabilir miyiz?
“Har yaş ölüm çağıdır” düşüncesi doğru ise ya sonrası!? Sonrası varsa (ki, yok olmasını aklımdan bile geçiremem) oralarda bizi neler beklemektedir? Yok diye düşünenlerin bu kadar yırtınmaları mantıklı mıdır?
Kedinin marketi yok ama niye tombuldur? Kediyi beslemek midir görevimiz? Kuşların zahire dükkânı yoktur ama onların süzülmesini sadece seyretmek yeterli midir?
 Kimine göre gereksiz bu hayallerle yoğrularak eve döndüm. Artık Güneş de doğmuştu. Ceketimi çıkarıp astım. Dolabın kapağını kapatınca aynada beni gördüm. İşmarlaştım kendimle. Deli gibi gülümseştik.
 Bu dünyanın sırlarını anlamak çok mu zor, ben mi abartıyorum yoksa?
 Biraz daha metafizik yaşamam gerektiğini düşünüyorum. 
“Gün akşam olmadan” bir şeyleri daha değiştirmem gerek. 
Sabahları ışıkları yakmam gerek. Ya da yakmak gerektiğini anlatmam gerek. Güneş’e muhtaç isem Güneş’in sahibine bir şeyler vermem gerek. O zengin olduğu için bir şey istemeyebilir ama ben nezaketsizlik yapmadan O’na bir şeyler sunmam gerek.
Bir sabahı daha böyle geçirdim.
Bir “yürek fırtınası” bekliyorum. Ancak,” tûfan”dan önce olsun istiyorum. Güneş batıdan doğmadan olsun diyorum.
Beraber isteyelim mi?
Önceki ve Sonraki Yazılar